hesabın var mı? giriş yap

  • 4 haziran 1910 yılında 80.000 köpeğin kaderine terkedildiği adadır.

    jean paul sartre'nin le chemins de la liberte(özgürlüğün yolları) üçlemesinin ilk kitabı olan le age de raison(uyanış)ın karakterlerinden biri olan daniel bu olaydan şöyle bahseder;

    "onları sokaklarda tuzağa düşürmüşler, çuvallara, sepetlere koymuşlar ve sonra ıssız bir adaya bırakmışlardı. köpekler birbirlerini yiyorlardı. açık deniz rüzgarı onları bağırışlarını denizcilerin kulaklarına kadar getiriyordu. oraya bırakılması gereken köpekler değildi... "

  • hayatın gerçeklerini tokat gibi yüzünüze çarpar. ben dün geceki maçta üç kere sigarayı bıraktım, iki kere hastanelik oldum, iki kere maç yapmaya tövbe ettim, kalede durduğum 6 dakika da 6 gol yedim... şimdi ise bir dağ evine yerleşip odunculuk yapıyorum.

  • istatistiğine soktumunun.

    olaya gelin hele;

    bu sene ligde gol attığı her maçta 2 ve üstü gol atmıştır.

    1 taneye tenezzül etmemiş, "hiç atmam daha iyi amk" demiştir.

  • ülkenin diklemesine iki çizgiyle üçe bölünmüş olduğunu düşünün.

    ilk çizgi eskişehir'le ankara arasında, diğer çizgi sivas'la erzincan arasında
    şehirlerarası telefon kodlarının belirlenmesinde bu yöntem kullanılmış.
    solda kalan (batıdaki) şehirlerin alan kodları 2xx, ortadakilerin 3xx ve sağda kalan (doğudaki) şehirlerin 4xx olması bundanmış.

    ne işe yarar derseniz; bilmediğiniz bir alan kodu olan numaradan arama geldiğinde en azından ülkenin hangi kısımından arandığınız kabaca tahmin edebilirsiniz.

  • burak yılmaz'ı izlemek; sevmediğin bir partiye oy kullanmak gibi, miden bulanmasına rağmen içkinden son yudumu içmek gibi, düğünde oynamak için aile büyüklerinin ısrarı gibi, otobüste güneş vuran yerde oturmak gibi... örnekler çoğaltılabilir.

  • mukavemet sinavindan 35 puanlik 3. soruyu yapmadan erkenden cikip aman chelsea macina gec kalmayalim diye kosa kosa dolmabahce'den kabatas vapurunu yakalamak icin nefes nefese kalan bir tribun fanatigi idim 2007'de. deivid'in attigi golden sonraki 15 dakika tamamen hafizamdan silinmis, ama o gol olmustu ya varsin komaya gireyim diye dusunen bir sari lacivert asigi idim.

    bugunse melo haric galatasaray'i kutlarken zerre uzuntu ya da sinir hissetmiyorum.

    galatasaray'i surekli yenerek onlara ogrenilmis caresizlik kavramini yasatmistik ya hani, aziz yildirim da bizim, sari lacivertli camiamizin ogrenilmis caresizligidir.

  • ingilizler büyük ihtimalle bizim yeni tl işaretini euro işaretine benzettiler ve bizim gazetelerde çıkan 17 milyon tl'yi 17 milyon euro olarak çevirdiler.

  • rakibinde havali okcu gozlugu varken kendisinde dershaneye giden fen liseli gozlugu vardi. buna ragmen tam bir arabasiyla kari kiz kaldiran, elinde nargilesi, yavrucu, parlocu, pic olan gobekli fransizi eledi.

    helal sana aslanim.

  • türk bürokrasisinin ve akademisinin halini çok güzel özetlemiştir. fakat ne yazık ki kendisinin de dediği üzere, ironik bir biçimde, bu ülkede insanlar halinden memnun. dolayısıyla anlattığı sıkıntıları anlayabilecek kapasite yok karşı tarafta. sosyal bilimlerle ilgilenen biri olarak şunu söyleyebilirim. bu sıkıntılar tarihsel olarak çok gerilere sirayet ediyor. öyle akp'nin gelmesi ile başlamış bir durum değil. haliyle ülke insanının içine işlemiş bu tembellik ve vizyonsuzluk.

    ''araştırma projeleri ve toplantılar için türkiye'den geliyorlar tabi, fakat toplantıya katılmıyorlar. şehri gezip, fotoğraf çekip geri dönüyorlar.''

    ''türkiye'de ay başından ay başına maaşını almayı bekleyen memur zihniyetli bir akademi anlayışı var.''

    ne denir ki.

  • ahmet çakarın kulakları çınlasın zamanında;
    "arda turan barcelonada oynayacak kalitede bir futbolcu değil" demişti..

    şimdi anladık seni hoca..

  • giriyor da diziyi ayrı, filmi ayrı, maçı ayrı, basket maçını ayrı, avrupa maçını ayrı, araba yarışını ayrı, masa tenisini ayrı, misketi ayrı tasoyu ayrı platforma alıp orta sınıfı ayda 300-400 lira harcamaya mecbur etmek de hırsızlığa giriyor.

    o hırsızlıksa bu da hırsızlık.

    yok bu hırsızlık değilse, milletin yaptığına da hırsızlık demeyelim; servet otlakçılığı diyelim.

    türkiye gibi alım gücünün her geçen gün düştüğü bir ülkede verilen hizmet ve istenen para adil değil. internet yayıncılığı meselesi serbest piyasa yüzünden zaten eziyete dönüştü. netflix ilk başladığında “istediğine istediğin zaman reklamsız ulaş” hizmeti para vermeye değer bir kolaylıktı. şu an her şey başka yere dağıldığı için platformlar hem istediğimiz yayına ulaşmamızı zorlaştırıyor hem de bizi gasp ediyor. 6 tane zamazingoya üye oluyorsun, aklına bi film geliyor düştüğün yer yine hdfilmcehennemi. house of the dragon'ın haftalarca hem yayını yoktu hem telif nedeniyle sitelerden kaldırılıyordu. bu zulme karşı her türlü anarşi caizdir. kimse kusura bakmasın.