bir gün mutlaka
-
bütün gün birbirini hain ilan eden, tepkisizlikle veya aşırı tepkiyle suçlayan insanları gördükten sonra, akşama doğru "yeter artık, bir dakika daha durmak istemiyorum bu amına koyduğumun yerinde, danimarka veya norveç gibi soğuk bir kuzey ülkesine gitmek istiyorum" diye geçirmeye başladım içimden. aniden uyanan bir hevesti. markette kasa sırasında beklerken, önümdeki yaşlı kadına, elindeki üç parça ürünü gördüğü halde sırasını vermeyip, umursamazca ağzına kadar dolu market arabasını boşaltan genç çifti görünce iyice öfkelendim. bir şey söyleyip müdahale etmek yerine, kabullendim o anda. böyle gelmişti işte, hiçbirimiz değiştiremeyecektik ve o yaşlı kadın da zavallı bir kurbandı dev anlayışsızlık canavarının önünde iki büklüm.
sonra sıra kadına geldi, bana baktığını farkettim, gülümsedim. "evladım senin tek parça, geç sen" dedi, kabul etmeyince ısrar etti. ben de direndim; "kesinlikle kabul edemem, lütfen geçin" dedim. kendi hakkını kabul etmeyip iade ettiğim için üç kere teşekkür etti ve ben de her uzun ama klişe hikayede olduğu gibi, bütün naifliğimle puf diye dağıttım yurtdışına gitme hayalimi.
esnaf arasında anlatılan ibretlik hikayelerin kahramanları gibi hissettim kendimi, en pespaye küfürleri ederken bile zeki müren türkçesi'nden ödün vermemenin haklı ama bir o kadar muzip gururuyla eve döndüm. şimdi açıp bir steven seagal filmi izleyeceğim ve dünyanın aslında hiç de fena bir gezegen olmadığını düşünerek uykuya dalacağım.
bir gün mutlaka yağmurlu ama insanların sadece mutluluktan ağladığı, güneşi kapatan gökdelenlerin kedi kumuna dönüştürüldüğü için yeryüzünün kedinin yüzü olacağı güzel bir sabaha uyanacağız. -
tamamı şu şekilde olan bir ataol behramoğlu şiiri:
bugün seviştim, yürüyüşe katıldım sonra
yorgunum, bahar geldi, silah kullanmayı öğrenmeliyim bu
yaz
kitaplar birikiyor, saçlarım uzuyor, her yerde gümbür gümbür bir telaş
gencim daha, dünyayı görmek istiyorum, öpüşmek ne güzel,
düşünmek ne güzel, bir gün mutlaka yeneceğiz!
bir gün mutlaka yeneceğiz, ey eski zaman sarrafları! ey kaz kafalılar! ey sadrazam!
sevgilim on sekizinde bir kız, yürüyoruz bulvarda, sandviç yiyoruz, dünyadan konuşuyoruz
çiçekler açıyor durmadan, savaşlar oluyor, her şey nasıl bitebilir bir bombayla, nasıl kazanabilir o kirli adamlar
uzun uzun düşünüyor, sularla yıkıyorum yüzümü, temiz bir gömlek giyiyorum
bitecek bir gün bu zulüm, bitecek bu hân-ı yağma
ama yorgunum şimdi, çok sigara içiyorum, sırtımda kirli bir pardesü
kalorifer dumanları çıkıyor göğe, cebimde vietnamca şiir kitapları
dünyanın öbür ucundaki dostları düşünüyorum, öbür ucundaki ırmakları
bir kız sessizce ölüyor, sessizce ölüyor orda
köprülerden geçiyorum, karanlık yağmurlu bir gün, yürüyorum istasyona
bu evler hüzünlendiriyor beni, bu derme çatma dünya
insanlar, motor sesleri, sis, akıp giden su
ne yapsam... ne yapsam... her yerde bir hüzün tortusu
alnımı soğuk bir demire dayıyorum, o eski günler geliyor aklıma
ben de çocuktum, sevgililerim olacaktı elbette
sinema dönüşlerini düşünüyorum, annemi, her şey nasıl ölebilir, nasıl unutulur insan
ey gök! senin altında sessizce yatardım, ey pırıl pırıl tarlalar
ne yapsam... ne yapsam... dekart okuyorum sonradan...
sakallarım uzuyor, ben bu kızı seviyorum, ufak bir yürüyüş çankaya'ya
bir pazar, güneşli bir pazar, nasıl coşuyor yüreğim, nasıl karışıyorum insanlara
bir çocuk bakıyor pencereden hülyalı kocaman gözlü nefis bir çocuk
lermontov'un çocukluk fotoğraflarına benzeyen kardeşi bakıyor sonra
ben şiir yazıyorum daktiloda, gazeteleri merak ediyorum, kuş sesleri geliyor kulağıma
ben mütevazi bir şairim, sevgilim, her şey coşkulandırıyor beni
sanki ağlayacak ne var bakarken bir halk adamına
bakıyorum adamın kulaklarına, boynuna, gözlerine, kaşlarına, yüzünün oynamasına
ey halk diyorum, ey çocuk, derken bende bir ağlama
ilençliyorum bütün bireyci şairleri, hale gidiyorum portakal almaya
ilençliyorum o laf kalabaklıklarını, kurumuş yürekleri, bireyin kurtuluşunu filan
ilençliyorum o kitap kurtlarını, bağışlıyorum sonradan
uzun kış gecelerinden sonra kim bilir nasıl olur her şey
uzun kış gecelerinden sonra, masallarda anlatılan
durup durup bunları düşünüyorum, bir sevinci bir hüzün izliyor
arkadan
yüreğim ipe sapa gelmez bir bahar göğü, türkçe bir yürek kısaca
beklemek usandırıyor, telaşlı telaşlı bir şeyler anlatıyorum sağda solda
bir otobüse biniyorum, inceliyorum bir böceği tutarak kanatlarından merakla
yürürdüm eskiden baharda, o yıkıntıların ve çayırların olduğu alanlara
aklıma şiiri gelirdi o yaşlı amerikalının, sonbaharı anlatan şiiri
çayırlar vardı o şiirde, baharı anımsatan ne de olsa
böylece yeniden hazırlanıyorum bir coşkuya, yeniden sokaklara fırlamaya
kendimi atmak için bir uçurumdan balıklama
büyük ve mavi bir şey izlenimi var bende, gördüğüm filmlerden mi ne
bir şapka, telaşlı bir gök, sıcak yapay bir dünya
anlat anlat bitmiyor, bitmiyor bendeki daüssıla
bütün sevgilerimi harcayabilirim bir çırpıda, yağmurlu o yollar geliyor aklıma
benzin kokuları, ıslak direkler, babamın esmer bir somun gibi tombul ve sıcak elleri
uyurdum. bir de bakmışsın yeni bir film sinemada, şehirde yeni
bir kız, kahvede yeni bir garson
o üzgün ve sabahlıklı dururdu balkonda...
şimdi ne var hüzünlenecek burda, nedir bu çatlatan yüreğimi bu
telaş
sanki yarın ölecek gibiyim, birazdan polisler gelecek ya da
gelip alacaklar kitaplarımı, daktilomu, bu şiiri, sevgilimin fotoğrafını
duvarda
soracaklar babanın adı ne, nerde doğdun, teşrif eder misiniz karakola
dünyanın öbür ucundaki dostları düşünüyorum, öbür ucundaki ırmakları
bir kız sessizce ölüyor, sessizce vietnam' da
ağlayarak bir yürek resmi çiziyorum havaya
uyanıyorum ağlayarak, bir gün mutlaka yeneceğiz!
bir gün mutlaka yeneceğiz, ey ithalatçılar, ihracatçılar, ey
şeyhülislam!
bir gün mutlaka yeneceğiz! bir gün mutlaka yeneceğiz! bunu söyleyeceğiz bin defa!
sonra bin defa daha, sonra bin defa daha, çoğaltacağız marşlarla
ben ve sevgilim ve arkadaşlar yürüyeceğiz bulvarda
yürüyeceğiz yeniden yaratılmanın coşkusuyla
yürüyeceğiz çoğala çoğala... -
senaryosunu yılmaz güney'in yazdığı, bilge olgaç'ın yönettiği politik film.
--- spoiler ---
bir sahnede bülent karaoğlan ecevit'i meydanlarda geniş bir kitleye seslenirken görürüz. bu sahnenin bir benzerini cüneyt arkın'ın oynadığı cemil isimli polisiye filmde müşahede etmek mümkündür -ki her iki film de 1975 yılında çekilmiştir. yılmaz güney'in karaoğlan'ı desteklemesinin arkaplanı o dönemde hapishanede yazdığı siyasi yazılara bakılarak da saptanabilir. hatta bu yazılarından biri "seçimlerde neden chp'yi desteklemeliyiz?" başlığını taşır. nedir bu karaoğlan sevdası? konjonktür açısından bakıldığında daha iyi bir alternatifin olmaması mı bunun nedeni, yoksa radikal solun bir diğer öngörüsüzlüğü mü? yoksa karaoğlan'ın meydanlarda dillendirdiği sosyal devlet şiarına uygun politik çerçeve mi? ne bir gün mutlaka ne de cemil filmleri bu sorulara herhangi bir yanıt vermez, veremez.
anti-emperyalist karakterdeki bir gün mutlaka kapitalizm eleştirisi, sınıf çelişkisi, politik dolaplar, öğrenci hareketleri, sınıf bilinci, sağ-sol çatışması, devrimci aydınlanma, asalak burjuva sınıfının pragmatist vasıfları, varoşlar ve yoksulluk gibi birçok mühim hadiseye parmak basmasına karşılık ajitatif bir yapıt olmaktan kurtulamaz. gene de dönemin yeşilçam'ını erotik filmler ile arabesk yapımlar işgal ederken bu tarz cesur bir yapıtın çekilebilmiş olması dahi kendi başına önemli bir kriterdir filmi izlemek için.
--- spoiler ---
ayrıca filmdeki türküyü zülfü livaneli seslendirmiştir, fakat jenerikte ismi ömer divaneli olarak geçer. kesinlikle yaratıcı bir isim. bilindiği gibi livaneli yol filminde de sebastian argol takma ismini kullanmıştı. -
senaryosu yılmaz güney tarafından yazılmış, bilge olgaç tarafından yönetilmiş 1975 yılı yapımı film. oyuncular arasında azra balkan, güven şengil, oktay sözbir, semra özdamar, birtane güngör, mümtaz ener vardır.
-
çok kısa zaman gibi gelmiş olsada bedenim yeni doğmuş bebek kadar susamış yine...
sanki uzaktan gelen derin bir soluk
herşey bir yana, ben bir tarafa sen olmayınca
gelecekte birgün seninle mutlaka
unutma beni
hayallerimin ardında yine bul beni
biliyorum çok acı çektik ama gülmesini hep bildik
hadi birdaha o sıcak ellerini ver bana
küçüktük çok büyüdük
hep beraber, bir olduk içimizdeki çocuklar büyüdü yanyana
anladım sonunda sensizlik neye benzermiş
geliyorum yanına , seninle sonsuza...............
şeklinde sözleri olan, veganın ilk albümünün son parçası. -
vega'nın eğlenceli buldugum ama çoğu zaman içtenlik kırıntılarından sıyrılmış sözlerinde bugune kadar yakalayamadıgım samimiyetiyle benı sarsıp dunyamı kaydıran şarkısı. repeat'e alınıp 2372937. kez dinlenesi. çok büyüyorum, kocaman oluyorum çünkü dinledikçe.
aynı zamanda öyle bir şiir ki insanı beyninden vuruyor, yüreğinden sonra en çok yüreğinden. bir yumruk boğazımda...
"bugün seviştim, yürüyüşe katıldım sonra yorgunum, bahar geldi, silah kullanmayı öğrenmeliyim bu yaz... kitaplar birikiyor, saçlarım uzuyor, her yerde gümbür gümbür bir telaş gencim daha, dünyayı görmek istiyorum, öpüşmek ne güzel, düşünmek ne güzel, bir gün mutlaka yeneceğiz!
"sevgilim on sekizinde bir kız, yürüyoruz bulvarda, sandviç yiyoruz, dünyadan konuşuyoruz
çiçekler açıyor durmadan, savaşlar oluyor, her şey nasıl bitebilir bir bombayla, nasıl kazanabilir o kirli adamlar uzun uzun düşünüyor, sularla yıkıyorum yüzümü, temiz bir gömlek giyiyorum...
"ne yapsam... ne yapsam... dekart okuyorum sonradan... sakallarım uzuyor, ben bu kızı seviyorum, ufak bir yürüyüş çankaya'ya. bir pazar, güneşli bir pazar, nasıl coşuyor yüreğim, nasıl karışıyorum insanlara. bir çocuk bakıyor pencereden hülyalı kocaman gözlü nefis bir çocuk...
"büyük ve mavi bir şey izlenimi var bende, gördüğüm filmlerden mi ne. bir şapka, telaşlı bir gök, sıcak yapay bir dünya..anlat anlat bitmiyor, bitmiyor bendeki daüssıla. bütün sevgilerimi harcayabilirim bir çırpıda, yağmurlu o yollar geliyor aklıma
"bir kız sessizce ölüyor, sessizce vietnam' da. ağlayarak bir yürek resmi çiziyorum havaya
uyanıyorum ağlayarak, bir gün mutlaka yeneceğiz!" -
anahtar kelimeler: zerrin özer*, olay olay*, leyla tuna*, mustafa sandal*, onno tunc*
*
cok istedim seni
hem de ansizin birden
bile bile
göre göre
ne fark eder bana
baskasi olsa da yaninda
bile bile
göre göre
askin gözü körmüs meger
bana kalan bu kadari da yeter
ne olursa olsun
olsun yasamaya deger
paydos yaslara
gelelim asklara
bir gün mutlaka
bize de güler dünya -
dünyadan, hayattan başa ne gelirse gelsin ümit kesmemek ve bunu beceren insanların ruh hali..bir devingenlik, bir heyecan, bazen bir durgunluk ve bir köşede durup dinlemek, izlemek hali..eskilerden kalma ve fakat şimdilerde içi boşaltılmış güzelim bir sol slogan ayrıca...
-
1970 yılında yayınlanan halkın dostları dergisinin ilk sayısında, evet isyan (ismet özel), birgün mutlaka (a. behramoğlu), kuracağız herşeyi yeniden (özkan mert) şeklinde şiirlerden oluşan bir üçleme vardı. bi de murat belge'nin yanlış hatırlamıyorsam namık kemal üzerine bir değerlendirmesi vardı. güzel günlerdi...
-
bir ataol behramoğlu şiiri.
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap