hesabın var mı? giriş yap

  • yapay yollardan ecstasy ve çikolata tüketiminde salgılanan mutluluk hormonudur. doğal yollardan ise normal bir insan vücudu tarafından gün boyu salgılanır. ayrıca aşık olma durumunda da salgılama düzeyi artar. bunlardan ecstasy kullanımı dışındaki hiçbir durumda salgının bir tehlikesi yoktur. ancak ecstasy kullanıldığı durumlarda beyin yaklaşık 4 - 10 saat arası sürekli bu hormonu salgılar ve bu süre sonunda salgılama bezlerin tükenmesinden dolayı yavaşlar ya da durur. kendilerini toparlamaları bir-iki gün alır. işte ecstasy düşüşü denen olay aslında seratonin salgı bezlerinin geçici bir süre kurumasından kaynaklanır. insan kendini berbat hisseder.
    bence insanın vücudunun en önemli hormonudur. yaşamanın sebebi, mutluluğun kaynağı.

  • surekli bakistigim cook guzel bir kiz vardi. denize havuza sirf onun icin gidiyor sadece ama sadece derin derin bakisiyorduk. yasim o zamanlar 20 falan. havuzda olmadik hareketler yapiyor bur turlu beceremedigim ters taklalar atiyordum. ters takla sonrasi kafami suyun disina cikartir cikartmaz kafam baska yonde olsa bile hemen ona donuyor ve gozlerinde bana bakip bakmadigini, atlayisimi begenip begenmedigini anlamaya calisiyordum. neyse bir ogle vakti yine havuzda oldugunu gorup kosarak gittim. kendisi iki arkadasiyla birlikte suyu icinde havuzun tam kosesinda kenarlara tutunarak sohbet ediyorlar. birbirimizi gorunce gulumsedik ve ben acilisi yine ters taklayla yaptim(bu arada her atlayisimda sirtim suya sak diye carptigindan biber gibi yaniyor ama her seferinde sirtim biraz daha nasirlastigindan kelli aciya dayaniyordum). kafami bir kere cikartip nefes alip yine suyun icinden ona dogru yuzdum. ilk defa yapiyordum bunu. yani ona dogru ilk defa yuzuyordum. yuzerken bir taraftan bunu yapma diyordum kendime. cunku, nefesim anca yetecek ve onun oldugu kenarda su ustune cikacaktim. henuz onunla bu kadar yakinlasmaya hazir degildim. tam kenara geldigimde ani bir kararla su ustune cikmamaya karar verdim ve kenar duvardan destek alip(ayaklarimla kendimi itip) geldigim yone dogru yuzmeye karar verdim. fakat o da ne? bir duvarin bu kadar yumusak olmasi hic normal degil! er kisi olan 'gerizekali ben' o gucu duvar yerine kizin gobegimden aldigimi farkettim. resmen sevdicegimin gobegine cift tepik attim ve o saskinlik, utanc ve korkuyla hemen oradan uzaklasmak istedim. telasima telas aptalligima aptallik katarak guclu tekmelerimle yanindaki iki kizi ve yine sevdicegimi acilara surukledim. cirpindikca battigim bir bataklikti. nefesim bitmek uzere ben cikmak istemiyorum. caresizlikle cikip nefes alip gozyaslarimi gizlemek icin donup o tarafa bakmadan karsiya yuzdum havlumu aldim tam giderken baktim. evet ben kazanmistim. 3'unude dovmustum. sonradan kuzenimden ogrendigim kadariyla ciglik attirmisim hepsine. filmin sonu mu? bosverin!

  • sevmediğim kişiliktir. gözlemlerime dayanarak söyleyebilirim ki, gücü olanın yanında, gücü ve karizması olmayanın karşısında bile olma tenezzülünde bulunmayacak kişidir. bir programını izlemiştim, bedenen özürlü fakat zihnen çok pratik bir insanı konuk etmişti. ismini hatırlamıyorum ama adam bir buluş yapmıştı. icat sahibiydi. adamı küçümser bakışlarını, aman bitse de gitsek hallerini, senle ne diye muhattap oluyorsam tavırlarını ismini duydukça hatırlıyorum.

    ama bu aynı insanı acun ılıcalı'nın karşısında, yahut karizması olan kadın veya erkek kişilerin karşısında ezilip büzülürken, onları gereksiz övgülere boğarken görüyoruz. sevmiyorum kendisi gibi burnu yüksek, içten pazarlıklı kişileri. para ve güç herşey demek değildir.

  • ilginçtir zerre heyecanlandirmiyor beni. hatta tam aksine iğrenç geliyor dekolteli kadınlar. şaka be olm, yeni osbir cektim ondan bu artizligim. geçer 12 saniye sonra. abazanım olm ben.

  • "dünyada bilinen 4.300 din var. bir ateist 4.300 ünü reddediyorsa bir dindar da 4.299 unu reddediyor."
    ricky gervais
    okuduğumda hakikaten yaa olaya bi de burdan bakmak lazım deyip tüm gün böyle gezdim, geniş ufuklu olduğumu söyleyemem zaten bence cehalette mutluluk vardır.

  • şimdi size sivrisinek ısırığına kesin çözüm olarak mucizevi bir formül yazacağım.

    sonrasında ilgili bölgenin kaşınmadığını göreceksiniz. kendim düşünüp, kendim tasarladım. sonuç olarak gerçekten işe yaradığını gördüm. sizinle de paylaşayım, ölümlü insan ırkı sivrisineklere bir gol atsın bari.

    araştırmalarıma göre sivrisinekler ısırınca, ısırdıkları yere ya kimyasal atıklarını bırakırlar ya da salgıladıkları kimyasal bileşeni derinin o bölgesine bulaştırıyorlar. bu yüzden bizim de derimizde ısırılan o bölgede bu kimyasal bileşen alerjiye sebep oluyor ve kaşınıyoruz. geceler boyu uyuyamıyoruz. i

    şte bu esnada yapılacak şey şu olmalı;

    bir çay kaşığı alın ve alt kısmını çakmakla 5 saniye ısıtın. sonra ısırılan yere ve çevresine hafifçe dokundurun.

    hafif yanmanın ardından kaşıntının bir anda geçtiğini göreceksiniz. işte mucize. püüüiif. bir ağacın oksijen vermesi kadar gerçek ve yunus balıklarının akciğeri olması kadar çarpıcı bir sonuç.

    peki neden böyle oluyor? biliyorsunuz kimyasal bileşenler karbon içerikli. bu yüzden de yüksek sıcaklıkta bozunurlar. et yüksek sıcaklıkta hızlı çürür, çorba hızlı kaynar, bakteriler yaşayamaz ve ölürler. suyu kaynatma sebebimiz, sütü kaynatma sebebimiz hep budur. pişmiş et ile çiğ etin arasında tad farkı vardır; sebebi yapısının değişmesi. kağıtı yakarsak kül olur, şekeri yakarsak karamelize olur.

    işte içerisinde karbon bulunan bu organik sivrsinek salgısını da sıcak bir kaşıkla ısı vererek bozabiliriz. böylece ortada bozunmuş bir kimyasal bileşen kalacaktır ve kaşıntı son bulacaktır.

    insanlığı kurtarmak için özel çalışmalarımdan birisini burada yayınlama gereği duydum. bundan sonra kampa falan gittiğinizde yanınıza bir çakmak ve bir çay kaşığı alın.

  • dünyanın en özel, en eşsiz tatil beldesiymiş, ahh diğer her yer çok kötüymş gibi kaktırıla kaktırıla, türk esnafı açgözlülüğünün birinci mekanı olmuş yazlık yer. ayağımın parmağını göndermem.

    "bir daha bodrum'a gelir miyiz bilmiyoruz"

    londra'dan 10 günlük tatil için bodrum'a gelen üniversitede öğretim üyesi 56 yaşındaki andrew macton, eşi, 53 yaşındaki maggy macton ve 3 çocuğu liman kenarına oturup döner ekmek yediklerini belirtirken şunları anlattı:

    "iki gün önce yalıkavak'ta bir restoranda sadece birer balık yedik ve birer bira içtik 1850 tl hesap geldi. bir kafeteryaya oturup 5 kişi dondurma yedik 200 tl ödedik. eşim de öğretmen. burada yediğimiz yemeklerin fiyatı londra'nın en lüks semtlerine göre çok çok pahalı. karşılığını almadığımız bir hizmete yüksek ücret ödemek çok zorumuza gitti. 6 yıldır bodrum'a tatile geliyoruz, bu yıl fiyatlar gerçekten kabul edilemez hale gelmiş. bu nedenle otel dışına çıktığımızda küçük bir sandviç veya döner ekmek ile karnımızı doyurmaya çalışıyoruz. bir daha bodrum'a gelir miyiz bilmiyoruz ama bodrum'da harcadığımız paranın yarısı ile dünyanın en güzel yerlerinde rahatlıkla tatil yapabiliriz. bir bodrum aşığı aile olarak bunları yaşamaktan çok üzüntülüyüz."

    http://www.cumhuriyet.com.tr/…tl_ye_maden_suyu.html

  • 1881 yilinda dogdu.
    7 yasinda yetim kaldi.
    8 yalinda okuldan alindi ve koyde yasamaya basladi.
    17 yasinda istedigi bolumu kazanmak icin gerekli notu alamadi.
    24 yasinda tutuklandi, defalarca sorguya cekildi ve 2 ay bir hucrede hapis yatti.
    25 yasinda surgune gonderildi.
    30 yasinda baska sehirleri dusman isgalinden kurtarmaya calisirken, dogdugu sehir dusmanlarin eline gecti.
    37 yasinda komutan olarak atandigi ordu dagitildi.
    37 yasinda bobrek hastaligindan 2 ay yalniz basina yatti.
    38 yasinda savunma bakani tarafindan gorevine son verildi.
    38 yasinda hakkinda tutuklama karari cikarildi.
    39 yasinda olum cezasina carptirildi.
    sonra ne mi oldu?
    ordu mufettısı .
    kongre reısı .
    meclıs baskanı .
    baskomutan .
    gazı .
    cumhurbaskanı .
    basogretmen .
    bır aydın , bır lıder .
    'vazifeye atilmak icin , icinde bulundugun durumun imkân ve seraitini dusunmeyeceksin.'
    mustafa kemal ataturk..

  • birinci dünya savaşı, o günleri yaşayanların deyimiyle cihan harbi başlayınca dedemin dedesini askere almışlar. kastamonu'daki hemen her erkek gibi, uğruna türküler ağıtlar yakılan çanakkale'ye göndermişler. büyük dedem o ayrılık gününü anlatmıştı bir kere; babasını uğurlarken sadece helva yapabilmişler yolda yesin diye. kendi yememiş, dört yaşındaki oğluna, büyük dedeme vermiş. köyün tozlu yolunda yürüye yürüye uzaklaşmış. "bubamdan kalan tek hatıra bu" derdi büyük dedem. zaten ilk başlarda bir iki mektup gelmiş, sonra mektuplar kesilmiş. bu arada dayısını da çağırmışlar askere. yaklaşık iki sene sonra da, sadece künyeleri geri gelmiş gelibolu'dan, ikisi de şehit olmuşlar.

    gelibolu'dan gelen o mektupların birinde duymuş dedem ilk mustafa kemal'i. hep merak etmiş o büyük adamı. işgal olmuş, isyan başlamış, savaşlar bitmiş, kurtuluş gelmiş. herkesin dilinde yine kemal paşa. derken "cumhuriyet" ilan edilmiş. bir gün, duymuş ki inebolu'ya gelecek mustafa kemal paşa. çok istemiş, evin tek erkeği olarak anasıyla ninesini bırakıp gidememiş, gidenleri dinlemiş. sonra işte, tesadüf ki yaşı gelince onun da askerliği ankara'ya çıkmış. çankaya'daki o eski köşkün bahçesinde çok nöbet tutmuş. yemin ederek anlatırdı "atatürk geceleri hiç uyumaz, ışığı hiç sönmezdi" diye. öyle bir sevmiş ki o günleri, askerliği bitince memleketinden bile vazgeçmiş. kocasıyla kardeşini savaşta kaybetmiş elif anasını da almış, yeni ülkenin başkentine, umutla ankara'ya gelmiş.

    mustafa kemal bu toprağın insanına özgürlük, medeniyet, barış vermedi sadece. o, belki de en çok, yüzyıllarca bitmeyecek umut ve inanç verdi. dünyanın en çorak coğrafyasına cumhuriyet ağacını dikti. her şeye rağmen içimizdeki bu bitmeyen umut ve susmayan direniş, o koca ağacın dallarıdır, şehit dedelerimizin mirasıdır.

    nur içinde yatsınlar.

    (bkz: #63766047)