hesabın var mı? giriş yap

  • einstein bir gün bakkala girmiş o zamanlar einstein, kamyoncu sigarası olarak bilinen uzun marlboro içiyormuş. marlboro'nun fiyatı ise beş dolar elli centmiş. einstein, bakkalın 9 yaşındaki çırağına 10 dolar uzatmış. bakkalın çırağı ona;

    - "dayı, elli centin daha var mı?" demiş...

    einstein çocuğa;

    -"ne elli centi yiğenim? ben sana 10 dolar verdim." demiş...

    çocuk;

    -" dayı elli cent daha ver de, sana 5 dolar para üstü vereyim. boşuna bozukluk taşıma sen." demiş...

    einstein'ın gözleri dolmuş ve;

    -"sen bir dahisin ufaklık. paranın üstü kalsın, senin olsun. "demiş ...

    o çocuk kim miymiş? o çocuk yazları oxford'dan, amerika'da bulunan amcasını ziyarete gelen ve amcasının dükkanında çıraklık yapan stephen hawking'in ta kendisi...

  • yeni şarkısının reklamı için bile eski sevgilisine muhtaç olan müzisyen. ayşe arman'a verdiği röportaj o kadar sahte, o kadar kurgu ki okurken acıdım haline...pr cısı da bir hevesle ayşe arman'ı aramışta herşeyi anlatacakmışta aklınca adamı aklayacak. anlattıkları nereden tutsan elde kalıyor. empati yapayım diye zorluyorsun, olmuyor. sanki kadınla silah zoruyla birlikte oldun. sen 18 yıl bu kadının her türlü imkanını kullan, sömür; sayesinde prodüktör ol, inşaat şirketi sahibi ol, şan şöhret sahibi ol, sonra maddi manevi alacak hiç birşeyin kalmayınca, " panik atak oldum de, beşik kertmesi gibiydik" de. hastir len derler adama... biz senin ezik olduğunu zaten biliyorduk ama senin ağzında da duymayaydık keşke.

    hep kadınları suçlarlar ya," ünlü zengin adamı buldu, artık ona ihtiyacı kalmayınca bıraktı " derler. işte bu adamında o kadınlardan hiçbir farkı yok. ulan biraz adam olun be, aşk bitti de, sıkıldım de, başka birine aşık oldum de eyvallah... sana yıllarını vermiş sevgilini yermek, "ama o da ruh emici kadındı ühühühü, ayrılmasam ölecektim" demek nedir len??

    edit: kendisi hakkında yapılan yorumlara çok sinirlenip akıllara ziyan bir açıklama yayınlamış.* bu röportaj tam bir pr fiyaskosu olma yolunda ilerliyor, iletişim fakültelerinde ders olarak okutulmalı. öncelikle kendi adıma demir demirkan'dan nefret etmiyorum, niye edeyim? sertab erener fanı değilim, hiç olmadım. pazar kahvaltısında gazetelere göz gezdirirken okuduğum bir röportaj üzerine yorum yaptım. zaten bu röportaj herkes okusun diye değil miydi? o zaman yapılacak eleştirilere de açık olacaksın.
    sertab-demir birlikteliği başladığında bende 16-17 yaşlarındaydım. nasıl başladı devam etti, yaptıkları işler vs bize yansıtıldığı kadarıyla biliyoruz. hatta kendisinin 2000lerin başında göçmen şarkısının olduğu albümünü almışlığım bile vardır. az çok bizde türk rock müziğini takip ettik, 2000lerin başındaki türkçe rock patlamasındaki konser seyircisi bizdik. yani kendisinin itham ettiği gibi pür cahil halimle minik odamda, sınırlı internetimle, aşağılık fakir bir magazin manyağı olarak burdan kendisine nefret kusmuyorum. burada olay senin müzik dehan değil, ayrılıktan sonra nasıl bir adama dönüştüğündür canım kardeşim.
    olaya sertab-demir ilişkisi olarak değil herhangi sıradan bir çiftmiş gibi bakınca da sonuç değişmiyor. iyi-kötü birşeyler yaşandı bitti, bir taraf yoluna devam ederken, diğeri egosuna kibrine yenilip 18 yıllık ilişkisini bir kalemde harcayıverdi.
    aslında herkesin bu kadar olumsuz tepki vermesinin sebebi, yıllardır çizilen demir demirkan imajının yaldızlarının dökülmesiyle birlikte ortaya çıkan adamın yarattığı hayal kırıklığıdır. demek ki sertab'la birlikteliği gerçekten çok iyi bir projeymiş ki, bir adamı yıllarca son derece başarılı bir pr çalışmasıyla olduğundan iyi gösterebilmişler.
    ayrıca yaygın düşüncenin aksine demir'le müzikal birliktelik eurovision dışında sertab'a hiç yaramamış, özellikle "turuncu" albümüyle beraber sertab'ın kariyeri düşüşe geçmiştir. soner sarıkabadayı şarkısı "bu böyle" ye kadar da sertab ın 2000li yıllarda esamesi okunmamıştır.

    büdüt: istek üzerine demir demirkan'ın resmi sitesindeki açıklamanın linki eklendi.

  • itiraf ediyorum:

    o devlerden biriyim ve mağaraya interneti yeni bağlattım.

    tarihi geçmiş bir konuya sözlükte her el atışımda "kardeş hayırlı olsun mağaraya internet bağlatmışsın" yazan tüm o cüceleri 2023'te çıktığımda ziyaret edicem.

  • çok basittir.
    google'da araştıracak olursanız balın doğadaki tek bozulmayan yiyecek olduğunu, balın 3000 yıl bozulmadan kaldığını ve bu yüzden mumyalama işleminin balmumuyla yapıldığını görebilirsiniz.
    süpermarkette satın almak istediğiniz balın üretim tarihine bakın. mesela 2013 yılında üretilmiş olsun.
    eğer bal gerçekse son kullanma tarihinin 5013 yılı olması lazım. öyle değilse satın almamak gerek bence.

  • '' profesyonel fotoğraf makinasi aldim... yanında 3 sokak çocuğu, 9 güvercin, 2 yaşlı teyze ve 3 eli yüzü kırışmış ağzında sigara içen amca verdiler... ''

  • star wars episode i the phantom menace filminin sonundaki kutlama sahnesinden görülebildiği kadarıyla mimarî olarak konstantinopolis'ten bir hayli esinlenildiği anlaşılan naboo başkenti.

    bu esinlenmenin coğrafî değil mimarî olduğunu hasseten belirtmek gerekiyor. zirâ; şehrin en büyük yapısı olan kraliyet sarayı, bir uçurumun kenarına inşa edilmiş. ne var ki bu sarayın kuzey cephesinde kalan ve şehrin ana yolunun saraya giriş öncesi bağlandığı kraliyet meydanı, etrafı kubbeli tapınaklar ve binalarla inşa edilmiş görkemli augustaion forumu'nu anımsatıyor. kraliyet sarayı'nın ise aya sofya ile mimarî anlamda büyük ölçüde benzeşiklik gösteriyor olduğunu dile getirmek pek de yanlış olmayacaktır.

    theed'in en meşhur çocuğu diyebileceğimiz darth sidious'un gençliğinde gittiği theed üniversitesi'nin de devasa kubbesi ve rotunda tarzına ciddi şekilde kayan binasıyla konstantinopolis'in meşhur senato binasına selam çaktığını ifade etmekte bir beis görmemekteyim.

    darth maul'un ilkin qui gon jinn ve ardından da obi wan kenobi ile çarpıştığı plazma üretim tesisiyle kraliyet meydanına paralel parnelli müzesi de yine rotundavâri dış mimarisi ve görkemli bizanten tipteki kubbeleriyle birlikte theed kenti üzerinden sarih bir şekilde doğu roma imparatorluğu'nun başkenti konstantinopolis'in* muhtemelen altın çağı diyebileceğimiz m.s. 6'ncı ilâ 11'nci asrı arasındaki görkemine atıfta bulunulduğu anlaşılabilir.

    filmin en sonundaki meşhur kutlama sahnesinde de antik roma mimarisinden esinlenilmiş olduğu anlaşılan ve üzerinde eski naboo liderlerinin heykellerinin yer aldığı ve konstantinopolis'in meşhur mese yolu'nu andıran şehrin ana yoluyla kraliyet meydanını birleştiren zafer takını, takın hemen sağında bulunan ve ciddi ciddi myrelaion kilisesi'ni andıran mimarisiyle dikkat çeken binayı, kraliyet meydanının saraya bağlandığı ve törenin en sembolik anı olan gungan ile naboo halkı arasındaki barışın resmiyete döküldüğü merdivenlerin aya sofya'nın eski merdivenlerini anımsatmasını da dikkate aldığınız takdirde hakikaten öykünmeye varan bir esinlenmeden söz etmemek mümkün değilmiş gibi görünüyor.

  • an itibariyle 2.92'yi aşmış kurdur.

    seçim sonucuyla zengin olunmaz. çalışarak, üreterek, kendini geliştirerek olur. imam hatiplerde yetişen nesillerle, inşaata dayalı ekonomiyle nereye kadar gidilebilir? hiçbir yere gidilemez.

  • "dünyada hepimiz sallantılı,korkuluksuz bir köprüde yürür gibiyiz.tutunacak bir şey olmadı mı insan yuvarlanır.tramvaylardaki tutamaklar gibi.uzanır tutunurlar.kimi zenginliğine tutunur; kimi müdürlüğüne; kimi işine, sanatına.çocuklarına tutunanalar vardır.herkes kendi tutamağının en iyi,en yüksek olduğuna inanır.gülünçlüğünü fark etmez."
    ......

    "kelimelere herkes kendine göre bir anlam,bir değer veriyor galiba.bu değerler aynı olmadıkça iki kişi iki ayrı dili konuşuyorlarmış gibi olmuyor mu?"

    hani selim ışık anlatmadan anlaşılmaya aşık,karşılıklı susacak insanlar bunlar.

  • küçüklüğümde babamın sorumsuzluğu yüzünden yaşadığım onca şeyin hepsini hatırlıyorum. hiç birisine üzülmüyorum. içimi burkanlar sadece annemin yaşadıkları. ilkokula başladığımda kalemtraş alacak parası olmayan annemin, ağlamaklı ağlamaklı bıçakla kalemi açmaya çalışması. portakal istediğimde onu da alamadığı için iş yerinde tatlı olarak portakal çıktığı gibi tüm arkadaşlarının hakkını da alıp eve bana getirmesi, babamın kumar borçları yüzünden gelen hacizler sonunda sırf ben üzülüp sıkılmayayım diye, mahalledeki beyaz eşyacı salih amca'ya maaş aldığı gün peşinatı ödeme sözü vererek bir yıl içerisinde eve 7 televizyon alıp, hiç çamaşır makinesi almaması ve koca bir yıl tüm çamaşırları elinde yıkaması.
    canım annem seni o kadar çok seviyorum ki... iyi ki de boşadın onu. artık biraz da sen mutlu ol.

    dipnot: bu arada bugün acayip melankoliğim. her an ağlayabilirim. bunun entrylerime yansımasını affeyleyin.

  • o değil de son dakikada 2-1 e gelince ulan santradan bi tane daha yiyip 2-2 bitmesin diye çekindin itiraf et. sen beşiktaşlısın bu hissi anlarsın.

    haklı galibiyetimiz kutlu olsun.