• filmi vizyona girdiği gün ilk seansta izlemek üzere hanımla sinemaya koştuk. seansın başlamasına 10 dakika kalmıştı. 2 bilet dedik gişeciye. en kültür mantarı halimizle; kuru otlar üstüne filmine. film 3 saat dedi görevli. en az 4 kişiye açabiliyoruz salonu. yani tamam nbc sinemasını seviyoruz da 2 fazla bilet alacak kadar değil. bekleyin biraz dedi görevli, gelirse iki kişi alırız salona. hanım heyecanla koltuklara otururken ben usulca kulağına eğilip s.ksen bu saatte bizim gibi iki manyak bulaman dedim. adana'da okumanın verdiği şiveydi sanırım bu dilime yapışan.

    sonuçta gelen olmadı. biz izleyemedik. taşrada çekilen bir nbc filmini taşrada yaşayan sinema izleyicileri olarak izleyememenin burukluğu üzerimizde gittik tavuk döner yedik. (bkz: giresun)
  • nuri bilge ceylan’ın da ekşi sözlük okuduğunu net olarak göstermektedir. filmde bkz: #9667627 entry’si noktasına virgülüne kadar geçmektedir. izleyen anlayacaktır.
    edit: imla
  • filmi bir hafta içinde -dikkatle- üç kez izledim. ilkinde tektim, ikinci kez eşimle, üçüncü kez de nbc hayranı bir arkadaşımla.

    bu arada hem ekşi sözlükte hem birikim'de hem de t24'de yazılanları okudum, birkaç youtube çözümlemesi seyrettim. birazdan aşağıya yazacaklarıma hiç bir yerde rastlamadım. belki bu sebeple yapacağım değerlendirme aşırı yorum bile sayılabilir, baştan marj koyayım.

    yapılan eleştirilerin aksine ben samed karakterinin bencil, narsist ve alçak olduğunu düşünmüyorum. aksine samed'in okuldaki hademeden ev arkadaşına, 'terörist' olma potansiyeli taşıyan işsiz güçsüz gençten nuray'a, öğrencisi sevim'e kadar 'ilişki' kurduğu herkese karşı son derece açık ve samimi. en azından böyle bir yaklaşımla hareket ediyor.

    'tavuk aldım, yumurtaları artık benden alın, ötekilere de söyle' diyen hademenin isteğini geri çevirmiyor, hemen öğretmenler odasında sözünü açıyor. gelen alaylara karşı 'adamın iki çocuğu var' cevabını veriyor.

    evlenmek isteyen arkadaşına nuray'ı öneriyor, birbirleriyle tanıştırıyor.

    içinde bir enerji ve potansiyel gördüğü sevim'e özel ilgi gösteriyor, ona hediyeler alıyor, kitaplar öneriyor, bu çorak coğrafyada kuruyup gitsin istemiyor, yetiştirmeye çalışıyor.

    veterinerin dükkanına uğrayan umutsuz gençle -belli ki alamayacağını bile bile borç para vermiş- sohbet ediyor, sıradan bir devlet memuru gibi 'tehlikeli' görmüyor onu.

    okulun etrafında gezinen uyuz köpekler için veterinerden destek istiyor.

    üstelik bütün bunları -sofradaki tartışmada nuray'ın yüklediği devrimci ya da toplumcu ahlaki bir duyarlılıkla değil- öyle çok sıradan, çok önemsiz şeylermiş gibi derin anlamlar yüklemeden yapıyor.

    ve çok ilginç; ortalama seyirci bu karakteri egoist, narsist ve alçak olmakla suçluyor.

    oysa samed insanlarda derinlik, samimiyet ve açıklık arayan birisi. tanıştırdığı kızla flört etmeye başlayan ev arkadaşında bu açıklığı göremeyince... ki bu konuda arkadaşının itiraf etmesi için oldukça sıkıştırıyor, imkan da veriyor aslında...

    mektubunu sakladığı sevim'de bu açıklığı göremeyince...

    kenan'la tanıştırdığı nuray'da bu açıklığı göremeyince... öfkeleniyor. kırılıyor. ve kötücül yanına teslim oluyor. her şeyden ve herkesten küçük bir çocuk gibi intikam almak istiyor.

    sevim'e olan tepkileri... nuray'ın davetini kenan'a söylemeyişi... nuray'ın kenan'a söyleme tembihine rağmen ilk fırsatta nuray ile yaşadıklarını kenan'a anlatışı...

    insanlarda derinlik, açıklık ve samimiyet arayan, onlardan, onlara yaklaştığı gibi yakınlık ve samimiyet göremeyince kırılan, öfkelenen samed'i kendime çok benzetiyorum ve onu çok iyi anlıyorum.

    nuri bilge, ebru ceylan ve akın aksu samed'i yazarken neyi amaçladılar bilmiyorum fakat ben izlediğim ve anladığım kadarıyla samed çizdiği profilin çok ötesinde, çok derin ve kişilikli birisi. en azından konuştuğunda mangalda kül bırakmayan fakat zora gelince realiteye çarçabuk teslim olan ev arkadaşından, kendisini bir davaya adadığını-haklar kazandığını-bu uğurda bacağını kaybettiğini söyleyen fakat mahallesindeki köpekler için bir tas yemek vermeyi çok görüp 'onların da kaderi bu' diyen, 'eve gelirken birisi seni gördü mü?' diye tedirgin olan nuray'dan çok daha dürüst ve tutarlı.

    daha da yazarım elbette fakat şimdilik bu kadar. aklıma bir şeyler gelirse eklerim. fakat filmi bir de bu gözle seyretmenizi tavsiye edeceğim.
  • bence en iyisi değildi ama izlemeye değer güzel bir nbc filmiydi.

    --- spoiler ---

    samet beni tüm film boyunca rahatsız etti. filmin en başında sevim'e okul koridorunda yaptığı temas, ona aldığı hediyeyi vermesi gibi küçük şeyler bile bende rahatsızlık yarattı. sınıfta oluşturduğu öğretmen profili, öğrencilerine ettiği hakaret ile kendisinden tiksindirdi diyebilirim.

    adam o kadar özenle şerefsiz olarak yazılmış ki. nuray'la tanışıyor. güzel ve zeki buluyor kızı ama kendisi gidicek. ev arkadaşı ve meslektaşı olan kenan'a söylüyor. onun evlenmek istediğini bilerek. sonra nuray ile kenan tanışıp yakınlaşınca işler değişiyor. gitmeden son bir kazık atıyor kenana. ayrıca tüm film boyunca iki erkeğin bu meseleyi hiç konuşmamasının nedenini merak ediyorum.

    nuray samet'i çok sevdiğinden birlikte olmadı. hatta o sofrada yaptıkları konuşmada samet'in bireyselciliğinden sıkıldı bile. sadece yaşadığı kazadan sonra daha normal hissetmek için bir araç olarak kullandı bence onu. uyandıkları sabah samet'in bacağı hakkında yaptığı yorumlar o kadar samimilikten uzaktı ki. bir an önce susmasını istedim.

    filmin sonunda ben şunu anladım ki samet o çıktığı tepedeki kuru otlar kadar değersiz. 4 yılını doğuda bir köyde öğretmenlik yaparak geçirmiş ama kendisine hiçbir şey katmamış bu 4 yılda. ne yakın bir dost ne onu seven bir kadın var. bu yüzden öğrencisi sevim'in belki de onu seven tek kişi olduğunu biliyor. yine de sevim konusunda fazla detaylara takılması kafasına bu kadar takması pedofili mi diye düşündürdü.

    ayrıca filmde şu ayrıntıyı sevdim. samet nuray'dan döndüğü sabah evde kenan'a börek getiriyor. kenan da açık çay koyuyor kendine. (nuray tüm film boyunca açık çay içti) samet nuray'la geceyi geçirdiğini söyleyince kenan bozuluyor. içtiği çayın üstüne dem koyuyor tekrardan.
    --- spoiler ---
  • ablasın işte, ayakların donsa da kopsa da kardeşini düşünür; o kırmızı botları kardeşine verirsin...

    film benim için sadece bu sahneden ibaretti.
  • ortaokul öğretmeni olarak düşüncelerimi yazmak istediğim film.

    aslında film tekniği, senaryo gibi konularda asla yorum yazacak değilim, iyi bir okuyucu olsam da iyi bir seyirci sayılmam.

    ben filmin gerçekle bağından bahsedeceğim yani bu tarz öğrenci öğretmen yakınlaşmasından, gözlemlerime ve tecrübelerime dayanarak.

    nbc filmlerini çok severim, gerçeğe yakın doğal diyaloglar, kasaba ortamı. küçük bir yerde doğup büyüdüğüm için kırsalın o sıkıcı döngüsü filmlerde bana çok gerçekçi gelir.

    bence nbc öğretmenler odası tiplerini çok iyi gözlemlemiş, hatta bunu ta kendi çocukluğunda yapmış ve bu çıkarımlarını hiç unutmamış. her ne kadar karakterler günümüzde yaşasa da biraz demode tipler.
    bir önceki filminde murat cemcir'in canlandırdığı öğretmen karakterini izlediğimde ilk defa bu kadar gerçekçi bir öğretmen gördüğümü düşünmüştüm, hepimiz biliyoruz ki idealist olmayan ve sınıfın kapısını kapadığında çocukları allah'a emanet eden birçok öğretmen var, eskiden daha da çoktu. okula sarhoş gelen, derse hazırlıksız gelen hatta ders umurunda olmayan, iddia oynayan hatta iddia kuponunu öğrenciye yatırtan… bunlar benim şahit olduğum tipler sadece, daha fazlası vardır eminim.

    samet de öyle meslek ahlakı olmayan bir öğretmen. yapacak daha iyi bir işi olmadığı için öğretmen olmuş. o çocuklara kral gibi davranması, her soruda azarlaması, yerinden kalkmaması ve çocuklar arasında ayrımcılık yapması gerçekten de başka bir alternatifi olsa orada bir sn durmayacağının göstergesi.

    sametin sevim adlı öğrencisiyle ilişkisine gelelim.
    ortaokullarda kız çocukları öğretmenlerine genelde ilkokuldaki gibi yakın davranmak isterler, koluna girmek sarılmak ona işte dün neler yaptığını anasını babasını anlatmak ister. ama artık çocuk sevimliliği olmadığı için ve ergenliğin verdiği aşırıya kaçan hareketlerinden dolayı öğretmenleri de onlara mesafeli davranır çünkü suyunu çıkarırlar.

    çünkü çocuk desen değil, genç desen değil.
    kız çocukları hocalara her zaman daha yakın davranır. özellikle de erkek hocalara. bunun sebebi kendilerinin bile henüz fark etmedikleri cinsel gelişimleri olsa gerek. yani yaşıtları kendilerinden daha az gelişmiştir o dönemde, (herkesin bildiği gibi erkek çocukları daha geç gelişir) onlardan hoşlanırlar ama kimse anlamayacaktır çünkü onlar kendi yaşıtları değildir koca koca adamlardır nihayetinde.

    eğer erkek öğretmen bunlara biraz yüz verdiyse ağına düşmüştür işte bu kızların. tıpkı filmdeki gibi koridorda beklerler, görünce alkışlarlar, hediyeler alırlar, pasta börek yaparlar, olur da okuldan ayrılırsa göz yaşı dökerler… kadın hoca olarak ben mesela bu ilgiyi hep kıskanırım, o kadar ilgilenirsin arkadaşlık edersin, yine gözde olamazsın.

    bir de bunu en çok sınıfın en havalı kızı (yeni tabiri bilemiyorum alfa mı deniyor*) yapar, nedeni ise kendi yaşıtlarıyla böyle ilgilenemez hem alay konusu olur, yargılanır hem de ortaokul erkekleri işte pek karizmatik değildir.
    erkek öğretmenin yakışıklı olmasına filan gerek yok, bu kızların adeta oyuncağı haline gelebilir. öğretmen ilgiyi kaybetmemek için onların isteklerine göz yumar.
    peki erkek öğretmenler neden bu ilgiye göz yumarlar? adam tipsizin biri aslında, ilk defa böyle ilgi görmüş hayatında, ilk defa konuşurken herkes ağzının içine bakıyor, tabii ki reddetmez. yani erkek öğrenciler böyle sevgiyle hayranlıkla yaklaşsa onlara aynı şekilde teslim olacak aslında ama işte bu genellikle kız öğrenciler tarafından abartılan bir sevgi şekli.

    ve aslında bunun aşkla cinsellikle hiç ilgisi yok benim gördüğüm.
    samet köyden ayrılırken diyor ya “kendimi senin gözünden görmek isterdim” işte öyle güzel anlatıyor ki bu cümle.
    bu öğretmenler bu öğrencilerin kendilerinde ne bulduklarını çok merak ediyorlar, bu ilgiyi seviyorlar. bunun pedofiliyle alakası yok.

    bakın her öğretmen çocukların sevdiği şeyleri yapar, bana bir grup kız öğrenci daha geçen hafta “hocam nolur mavi elbisenizi giyin, çok yakışmıştı size” dediler, ertesi gün unutmuşum, gelip trip attılar ama giymemişsiniz hocaaaam” diyerek, yemin ederim ertesi gün giydim ben o elbiseyi. görünce aşırı mutlu oldular ve yaptıkları yorum şu “hocam peri kızı gibi olmuşsunuz” *
    gülüyorum çünkü ne peri kızı kadar güzelim ne de o yaştayım.
    ama mutlu oldum onlar öyle deyince tabii. öğretmenliğimin ilk yıllarında aşırı ilgiye maruz kaldım, çocuklarla arkadaş gibi oldum ama çocuklar bir sonraki yıl hemen satıyorlar, sen de düşünüyorsun acaba neyi yanlış yaptım diye*
    o zaman çok iyi öğrendim ki bu ilgi aslında çocukların bir oltası olabilir.

    öğretmenlere tavsiyem çok sevildiğinizi düşünebilirsiniz ama bu ilginin bağımlısı olmayın.

    ve ailelere tavsiyem, özellikle kız çocuğu olan her aile kızını öğretmenleriyle ilişkisi konusunda tembihlemeli. bu davranışa engel olamazlar ama en azından ilgilerinin, sevgilerinin istismar edilmesini önlerler.

    bu arada merve dizdar çok kötü oynamış, onun dışında her şey güzeldi, en beğendiğim şey fotoğraflar ve canım sevimciğim oldu.

    düzeltme: öğretmenler üzerine gözlemler haliye senarist akın aksu'ya aitmiş. kendimi nbc övme yarışına fazla kaptırmışım*
  • nuray karakteri 10 ekim 2015 yılında ankara gar patlamasında tek bacağını kaybeden ingilizce öğretmeni günay karakuş'a aittir. kendisi erzincan'da ingilizce öğretmenliği yapmaktadır ve senarist akın aksu ile yakın arkadaştır.
  • uzun fragmanı yayınlanmıştır.

    “bana öyle geliyor ki, dünyada güzel olan her şey daha insana ulaşamadan, insanın kendi ördüğü ağlara takılıp kalıyor.”

    bu cümle ile filmdeki diyalogların nasıl olacağına dair göz kırpan bir fragman olmuş.*
  • edit: bakanlık desteği aldığı için gösterime girmeden önce 1 yerli festivalde gösterilmesi gerekliymiş bu yüzdenmiş gecikme.

    torrentten indirip korsan izleyeceğim.

    neden biliyor musun?
    çünkü sendeki bu ödül hevesi bizim ağzımıza sıçtı

    fransa'da şu an gösterime giren şey türkiye prömiyerini 18 eylülde yapacak. kaç aydır bekliyoruz 12 temmuz olsa da gitsek (bkz: imax)de izlesek diye.

    a a o da ne? yalnız ve güzel ülkem diye sayıklayan adam fransadan 3 ay sonra sokuyo vizyona.

    helal sana.
  • filmin sonunda çalan müziği youtube'da bulabildim.

    parçanın adı adagio for bassoon (baroque music) olarak geçiyor.

    ilginç olan şey ise, 8 sene evvel bu videonun altına bir yabancı kullanıcı tarafından iliştirilmiş bir yorum:

    "i wish i made a film so that i could have this piece for its finale."

    türkçesi ile;

    "sırf bu parçayı sonuna koyabilmek için bir film yapmayı dilerdim."

    nuri bilge ceylan'ın bu yorumu görüp bu arkadaşın dileğini yerine getirdiğine inanmak istiyorum ben de. çünkü öylesi daha güzel.
hesabın var mı? giriş yap