hesabın var mı? giriş yap

  • bir kisinin malvarliginin,diger bir kisinin mal varligindaki eksilme sonucunda ve hukuka uygun bir nedne olmaksizin artmasi...

    unsurlari

    a)artma:mal varliklarliginda artis olmali
    b)eksilme:karsi mal varliginda azalma olmali
    c)nedensellik:birindeki artma digerindeki eksilmeye bagli olmali

    sonucu iade dir..

  • itl. uykusuz geceler

    inanılmaz şekilde venedik'i hatırlatan ama ismi hiç geçmeyen bir şehrin içinde uykusuz bir gecenin içinde tanışan ve yalnızlıklarını paylaşan/paylaşamayan iki yabancının öyküsünü anlatır visconti bu dostoyevski uyarlamasında.

    aşk, beklemek, ümitsizlik, bağlanmak, gene beklemek, kazanırken bir anda kaybetmek... tüm bunlar genel olarak uzun diyaloglarla süren bu filmde vardır. mastroianni'nin yakışıklılığı ve gençliğinde de yüzüne çok yakıştırdığı hüzünle beraber, maria schell'in o eski zamana ait narin, kırılgan gözüken ama esasında yıkıcı olan güzelliği başroldeki bu ikilinin uyumunu masalsı kılar.
    --- spoiler ---
    özellikle filmin sonundaki kar sahneleri bu havayı pekiştirir.
    --- spoiler ---

    bu film fransız ve italyan ortak yapımı olduğu için nuit blanches olarak da bilinmektedir. 2001 yılında, istanbul film festivali'nde gösterilmişliği vardır... ayrıca (bkz: la notte).

  • henüz plastik maketler harici bir stadımız yokken yapılmış, güzel bir stad. henüz açılmamış bir stad ile kıyaslayıp "yanına bile yaklaşamaz" demek komik. zira biz türk telekom arena'ya yeni ısınmışken adamlar bu stadı yıkıp yerine daha modernini de yapabilir.

    bir takım problemleri olsa da, türkiye şartlarında güzel bir staddır. zamanında gıpta ile bakarken, şimdi dönüp bok atmak fazla abes.

  • az önce almanya'daki kuzenimin söylediğine göre, istanbul'a uçak bileti bulamadığı için taksiyle yola çıkmış teknik direktör. ayakkabı bile giymemiş adam, terlikleriyle ve gazi eşofmanıyla apar topar çıkmış evden.

    edit: lan yazık adama be. aykut istifasını geri alınca öyle ortada kaldı adam. 7 bin euro taksi parası da cabası...

  • erdoğan'in diger siyasi parti baskanlarina nazaran oldukca farkli ve ilgi ceken hitabet sekli ile ilgili okudugum bir yazinin detaylaridir.

    "erdoğan, genellikle kılıçdaroğlu ve bahçeli’den daha başarılı bir hatip olarak algılanıyor. aslında bu algıyı yaratmak için erdoğan 6 altın kuraldan şaşmıyor..

    1.kısa kısa bölümler
    erdoğan konuşmalarını, kısa bölümlere ayırıyor. her bölümde çok uzatmadan farklı bir konu işliyor. bu bölümlerde hem yeni ve ilginç, hem eski ve tekrar sayılabilecek konular seçiyor. önceliği ilgi çekebilecek olumlu başlıklara veriyor (örneğin “nuri bilge ceylan’ın altın palmiye ödülü aldı tebrik ettik” gibi veya o vilayetin gurur duyacağı bir konu gibi). daha sonra “başörtülü kızlarımıza baskı yaptılar” gibi olumsuz ve tekrar sayılabilecek konuları orta ve son bölümlerde aralara alıyor.

    2.aktüalite repertuarı
    seçtiği ilginç konular konusunda repertuarı çok geniş tutuyor. bu dinleyiciye “acaba ne diyecek ?” sorusunu sorduruyor. dinleyici bir aktüalite programı izliyor duygusuna kapılıyor. konular hürrem sultan dizisinden, 1. dünya savaşının yıldönümüne, gezi olaylarından, taksim meydanı’nın nasıl düzenlenmesi gerektiğine, yerli uçak yapımından, gençlerin nasıl davranması gerektiğine çeşitlilik gösteriyor. sadece konular ilginç olmuyor. içinde en az bir çarpıcı “haber başlığı” oluyor. bu gazetecinin işini kolaylaştırıyor.

    oysa rakipleri genellikle tek bir konuyu, yani akpyi eleştirmeyi seçiyor. bahçeli ve kılıçdaroğlu’nun basına yansıyan konuşmaları neredeyse hep aynı başlıklarla çıkıyor. bahçeli için “bahçeli’den çok sert sözler” ve “kılıçdaroğlu akp’yi eleştirdi” gibi. içinizden bu haberleri tıklamak görüntülemek gelir mi?

    3. hipnotik kalıp
    konuşmalara önce kimsenin karşı çıkamayacağı bilgiler vermekle başlıyor. “örneğin nuri bilge ceylan altın palmiye ödülünü aldı” veya “1. dünya savaşı bundan 100 yıl önce başladı gibi”. bu bilgiler itici olmuyorlar. kimsenin itiraz edemediği bu somut, tartışılmaz bilgiler, bilinçaltında erdoğan’a güven duygusu uyandırıyor.

    sonra konuya akp’nin olumlu katkılarını ekliyor. bilinçaltı “madem bir evvelki bölüm doğruydu, bu bilgiler de doğrudur” diye tepki veriyor.

    buradan muhalefete sorulara geçiyor. “siz bu konudaki hatanızı kabul edebilir misiniz?” veya “seçimi kaybetsen istifa edecek misin?” gibi. burada dinleyici bu soruların cevaplarının “hayır” olduğunu varsayıyor. çünkü bir evvelki bölümde erdoğan’a güvenmiş.

    erdoğan kapanışı da hipnotik komutlarla yapıyor. bu komutlar “siz yapacaksınız” şeklinde değil “bizler şöyle yapacağız” şeklinde oluyor. başından beri kafasında “bu doğru” diyen dinleyici kapanış komutlarına uymayı da hipnotik olarak kabul ediyor. dinleyicinin bilinçaltı sadece komutu değil aynı zamanda biz diye hitap edildiği için akp ile bir bütün olduğu fikrini de sorgusuz kabul ediyor.

    4. değişen ruh hali

    kemal kılıçdaroğlu konuşmalarında hep sınıfını sakince azarlayan bir öğretmen gibi konuşuyor. genellikle “ya olabilir mi bu kadar kuralsızlık” mesajı monoton bir şekilde süreklilik gösteriyor. devlet bahçeli ise monoton bir şekilde “nutuk” stili konuşuyor. oysa erdoğan’ı dinlerken sanki “damdaki kemancı” yı izler gibi oluyorsunuz. kah sinirleniyor, kah alaycı oluyor, kah ciddileşiyor. sahnede sık sık yer değiştiriyor ve sıkça kollarını kullanıyor. kulaklarınız dinlerken gözleriniz de meşgul oluyor. bu çeşitlilik de konuşmayı ilginç hale getiriyor.

    5. halkın dili
    erdoğan’ın cümleleri bu ülkenin çoğunluğunun kahvede, takside kullanacağı deyimlerden cümlelerden oluşuyor. “madem yapamıyorsun o zaman konuşamayacaksın kardeşim” veya “bu adam değil ülkeyi yönetmek keçi bile güdemez” veya “ölmüştür gitmiştir” gibisinden. erdoğan’ın her iki rakibinin konuşmasını bir kahvede hayal bile edemezsiniz. doğal kaçmaz.

    6. geleceğe dair umut

    belki de erdoğan’ın konuşmalarının en önemli özelliği umut. her ne kadar gezi’yi, paralel devleti, israil’i eleştirse de erdoğan dinleyiciye geleceğe dair umut veriyor. bu ülke kalkınıyor. terör bitiyor. ülke daha demokratik oluyor. dünya’da saygı görmeye başlıyoruz şeklinde. oysa rakipleri “durum çok vahim ve hatta daha da kötüye gidiyor” fikrini işliyor. sizin ruhunuz umudu mu, kasveti mi tercih eder?

    sonuç olarak hem kılıçdaroğlu, hem bahçeli hitabet konusunda amatörlükten vazgeçmeli. önemli misyonu olan liderlerin eksik yönlerinin farkında olmaları, düzeltmek istemeleri lazımdır. bu iş yetenek meselesi değildir, profesyonelliği istemek meselesidir.

    belki bu yazıyı paylaşırsanız, onların yakınlarında biri kendilerini bu bilgileri münasip bir dil ile anlatır.

    ahmet tamtekin"

  • blues ninedir, dededir.
    caz ise yıllar geçtikçe çeşitlenen ama içinde bir yerde yine de ataya benzeyen çocuktur, akıllı, gürültücü, zeki, geveze torundur.

    blues salaş barda fıçı biradır, mezesı fıstık, mısırdır.
    caz biraz daha elit ortamda şişe biradır, mezesi kürdanlara batırılmış yeşil zeytin ve kaşar peyniridir.

  • maç sonu ligtv'ye röportaj için kaç tane türk oyuncu geldi ama 24 kasım öğretmenler gününü kutlayan bir tek kuyt oldu. bizimkiler öküz, öküz.

  • 60 kişinin göbek deliklerinden alınan numunelerde 2368 çeşit bakteriye rastlanmış ve bunların 1458 çeşidi daha önce bilinmeyen bakterilermiş.

    deneklerin birinden alınan numunede bulunan bir bakteri daha önce sadece japonya'da bir çeşit toprakta görülmüş ve bu amca japonya'ya hiç gitmemiş.

    denek denemeye dilimin varmadığı, birkaç senedir yıkanmayan bir herifteki bakteriye ise kutuplardaki buz tabakalarında ve okyanusların derinliklerinde bulunan hidrotermal bacalarda rastlanıyormuş (ben bunun karısına acırım).

    bundan sonra oradaki pamukları temizledikten sonra elinizi yıkar mısınız yakar mısınız, orası size kalmış.

    kaynak

  • trabzon --> gs'ye yatar, alt yapısı
    konya --> hasan kabze var, kesin yatar
    antep --> okan buruk başında, kesin yatar
    akhisar --> hamza'nın eski takımı, kesin yatar
    mersin --> servet var, eski takımı, kesin yatar
    kasımpaşa --> teknik direktörü sneijder'le aynı ülkenin vatandaşı, kesin yatar
    başakşehir --> batdal var, avcı zaten galatasaraylı, kesin yatar
    karabük --> furkan özçal var, emre güngör var, eski takımları kesin yatarlar
    balıkesir --> sercan yıldırım var, kesin yatar
    bursa --> serdar aziz gs'ye gitmek için kesin yatar
    kayseri erciyes --> necati var, kesin yatar
    eskişehir --> skibbe var, eski takımı, kesin yatar

    burada 3 büyükler hariç tüm takımlar için şikeci tayfa tarafından uydurulan bahaneleri derlemeye çalıştım. bunlara şimdi de "başkanı galatasaray'ın şampiyon olmasını isteyen takım" dedikleri gençleri de ekleyebilirsiniz. bu takımlar arasında sadece bir tanesi yok dikkat ettiyseniz. (bkz: sivasspor). onlara laf söylememişler. ama mecnun otyakmaz, korcan çelikay, ibrahim akın gibi şikeden dolayı içerde yatmış adamlar da bu takımda.

    tesadüf mü? değil.