hesabın var mı? giriş yap

  • ozzy bugün rock müziğinin her şeye rağmen en saygı duyulası insanlarından biriyse bunun oluşmasında en büyük pay sahibi kişi randy rhoads'tan başkası değildir. black sabbath'tan kovulan ozzy müzik kariyeri bitme noktasına gelmişken, sihirli bir değnek değmişçesine randy'nin müzikal bilgisini ve yeteneğini konuşturduğu blizzard of ozz albümüyle tekrardan zirveye çıktı.

    öyle bir adam ki, şu anki aktif gitaristlerin neredeyse tamamını bir şekilde etkileyebilmiş, fakat buna rağmen niyeyse ismi jimi hendrix, eddie van halen, joe satriani kadar bilinmez, hadi onu geçtim malmsteen neo-klasik metal'i denilen müzik türünü ortaya atarken bu adamın mr. crowley, revelation gibi şarkılarına yazdığı sololardan ilham alıyordu, fakat bugün malmsteen bilinirken, bu adam yarın öbür gün, anca ozzy'nin gitaristi diye hatırlanacak. üstelik adam müzik tarihinin en önemli müzisyenlerinden biri, üstelik ozzy'nin gitaristi fakat, bir sanatçının solo kariyerinde yardımcı müzisyenlerinden birinin de bu denli önemli ve anılmaya değer birisi olduğu çok nadirdir.

    iyiler erken ölür derler, gerçekten uyuşturucuyu geçtim, alkol bile kullanmayan randy'nin talihsiz bir uçak kazası sonucu ölmesi, müzik tarihi için büyük bir kayıptır. öbür tarafta, gitarda hendrix, basta cliff burton, bateride john bonham, vokalde de jim morrison'la dünyadan erken göçenler grubu kurmuşlardır.

  • is cikis saati zincirlikuyu'dan metrobuse binmeye calismamis kisilerin nankorluk yapiyosunuz dedigi hede.

    lan erkek halimle uc cocuk dogurdum metrobus sayesinde. devlet de yardim etmiyor. cocuklarin babalarini bile tanimiyorum amk.

  • bizans hükümdarlarının kızlarına türkçe seslendiğine inanan insanların var olması. ve hatta günümüz türkçesiyle seslendiklerine.

  • dakikada 1 roman sayfası okuyan, yani ortalamanın çok az üzerinde olan biriyim sanırım. daha hızlanırsam dilin yoğunluğuyla da orantılı olarak dönüp cümlenin başına baktığım oluyor. yani limitim bir roman sayfası/dk diyebilirim. bilgisayar ekranında işler biraz daha hızlanıyor elimle zapdetmem gereken birşey olmadığı, muntazam düzende olduğundan vs.

    bugün, aslında birkaç aydır ortada olan bir site keşfettim 9gag sağolsun. bir gif içinde aşağı yukarı 3 paragraf ingilizce yazıyı dakikada 500 kelime ile okuttu bana. ufkumu da okuma hızı ile ikiye katladı zira kendisi gözün sağa sola hareket etmesine gerek kalmazsa 3-4 kat hızlı okursun mantığı ile çalışıyordu.
    500 kelimeye gerek yok, daha düşük hızda bile saatte 100 sayfa okunacağını söylüyor kendisi. bu benim için %80 gibi bir artış demek. işin ilginç yanı, baş döndürücü hızlara çıktığınızda 700 kelime/dk gibi, okuduklarınız aklınıza yer ediyor.

    siz de bir deneyin:

    500 kelime/dakika olanı: http://www.log.com.tr/…loads/2014/03/spritz-500.gif

    sitesinde 200-700 kelime arasında size uygun olan hızı bulabiliyorsunuz. birkaç dakikada, dakikada 700 kelimeye gözünüz alışabilir: http://www.spritzinc.com/#

    daha çalışan bir modeli yok ancak kısa sürede pek çok alternatifi türeyecektir. çok uzun, okumadım diyeceğiniz koca bir türkçe yazıyı bir siteye kopyalayıp 1 dakikada okuduğunuzu düşünün!

    (bkz: #42899475)

    edit: kelime/sn yazmışım.

    edit: buldum sonunda speed reading coach isimli ücretsiz app bunun üzerine pek çok şey de katmış.

  • önsöz: okuyacağınız entry bir deney safhasını anlatmaktadır, deney sonucunda hipotez reddedilmiştir. sonuçlar gerçek değildir ama dünyada yaşayan her canlıya saygı göstermemiz açısından düşündürücü ve bilgilendiricidir.

    büyüklerimiz hep bize çiçeklerinle konuş, onları sev derdi. pek inanmasam da onlarla ara ara konuşurdum. lakin okuduğum şu yazı beni hayrete düşürdü. paylaşmaktan büyük mutluluk duyarım.

    "amerikalı yalan makinesi uzmanı cleve backster'ın işi dünyanın her yanından gelen polislere ve görevlilere poligraf denen bu aygıtın kullanılmasını ve inceliklerini öğretmekti. 1966 yılında yoğun bir çalışma gününün sonunda backster odasında otururken yalan makinesinin elektrodlarını "deve tabanı" bitkisinin yaprağına bağladı. backster'in amacı bitkiye su verildiğinde yapraklarda bir tepkinin olup olmayacağını öğrenmekti. saksıya biraz su döktü, bir süre bekledi ama bitkide değişikliği gösteren hareketi poligraf cihazında saptayamadı.

    galvanometre yalan makinesinin bir parçasıdır. insanda galvanometre göstergesini sıçratacak denli güçlü bir tepki elde etmenin en etkin yolu, onun yaşamını tehdit etmektir. backster de bu düşünceden yola çıkarak vahşi bir saldırı yapmaya karar verdi. elektrodların bağlı olduğu yaprağı yakacaktı. kafasında yakma düşüncesini canlandırmasıyla birlikte yazıcı uçta bir hareket oldu. backster yerinden kıpırdamamıştı. peki ne olmuştu da yazıcının ucu hareket etmişti? acaba bitki aklından geçenleri mi okumuştu?

    kibrit almak için odadan dışarı çıkıp geri döndüğünde, grafik kağıdının üzerinde yeni ve ani bir dalgalanmanın kaydedildiğini gördü. daha sonra yaprağı yakacakmış gibi hamle yaptığında hiçbir tepki görmedi. acaba bitki gerçek ve yapmacık amaçları ayırt edebiliyor muydu?

    gördükleri bir rastlantı mıydı yoksa gerçek miydi? bu olay sayısız deneylerin başlangıcı olmuştu. benzeri deneyler, farklı poligraf aygıtlarıyla, otuza yakın bitki üzerinde farklı kişilerle yapıldı. hepsinde de benzer gelişmeler gösteren bu deneyler, yaşama başka bir bakış açısıyla bakması gerektiğini söylüyordu.

    bir süre sonra bitkilerin bellekleri olup olmadığını düşünmeye başladı ve bu yönde bir deney hazırladı. backster'in öğrencilerinden altısı, yapılacak deney için gönüllü oldular. bir odaya iki saksı çiçek ve bir kura torbası konuldu. denekler teker teker odaya girecekler ve ne yapacaklarını, çektikleri kurada öğreneceklerdi. kağıtlardan birinde, odada bulunan bitkilerden birini kökünden sökmek, ayağının altına alıp çiğnemek ve tümüyle öldürmek biçiminde bir talimat yazılıydı. cinayet tümüyle gizli işlenecekti. yani ne backster ne de öteki öğrenciler suçlunun kim olduğunu bilmeyeceklerdi. bunu yalnızca odada bulunan ikinci bitki bilecekti.

    deney tamamlandı. önce backster ve sonra teker teker deneye katılan öğrenciler içeri girdiler. öteki beş öğrenciye hiç tepki vermeyen bitki, gerçek suçlunun her yanına yaklaşışında, yazıcının ibresini çılgın gibi oynatıyordu. demek ki bitkilerin duyguları algılama ötesinde, geçmişi de anımsayan bellekleri vardı."

    ben inanıyorum ki eski insanlar böyle deneyler yapmadan da bitkilerin onları duyduğunu ve anladığını biliyorlardı. yoksa amerikan yerlileri niçin ihtiyaç duydukça ormana gidip, kollarını iki yana açıp, sırtlarını çam ağaçlarına yaslayıp , ağacın enerjisiyle kendi güçlerini tazelesinler? ya da neden solomon adasındaki yerliler kesmek istedikleri ağaçları balta ile kesmek yerine etrafında halka olup kötü sözler söyleyip, lanet etsinler? bu yöntemle bir kaç güne kalmadan ağacın yaprakları dökülür, ağaç kuruyup gidermiş. ya da neden anneannemin en sevdiği çiçeği her gün daha bir aşkla şevkle açıyor, odanın ortasında prenses gibi kasılıyor?

    ama benim esas derdim bitkilerin bunu hissetmesinden ziyade biz insanoğlunun yaşadıklarımız karşısında neler hissettiğimiz. insan haricindeki canlılar bile bu tür durumlardan ciddi manada etkileniyorsa biz ne durumdayız kim bilir?

    edit: işbu entry başkent üniversitesi kültür yayınları dergisi 2004 eylül sayısından aktarılmıştır. bu deney bilimsel metodlara uygun yapılmamış, üstelik sürekliliği de yokmuş yani tekrarlanınca farklı bulgular elde edilmiş. dolayısıyla hipotez reddedilmiş. kaynaklar için şöyle;

    [http://www.skepdic.com/plants.html http://www.skepdic.com/plants.html]

    [http://sniggle.net/science.php http://sniggle.net/science.php]

    [http://www.vegansoapbox.com/what-about-plants/ http://www.vegansoapbox.com/what-about-plants/]

    [http://www.newyorker.com/…/23/the-intelligent-plant http://www.newyorker.com/…/23/the-intelligent-plant]

    destekleri ve düzeltmeler için, ealtin, lecagot, malmazel nickli arkadaşlara teşekkür ederim.

    bir yanlış anlamaya mahal vermişsem, herkesten özür dilerim.

  • ufkunuzu belki ikiye katlamaz ama size gülümsetecek bir bilgi:

    bir karınca ölürse diğer karıncalar onun öldüğünü farketmezler. sanki o karınca yaşıyormuş gibi yada hiç yokmuş gibi yanından geçip giderler. ta ki üçüncü güne kadar. eğer karınca yuvada ölmüşse üçüncü gün bir başka karınca onu yuvanın hemen dışındaki çöplüğe kadar yuvarlar.(bu çöplüğe bir nevi mezarlık da denebilir. şöyle bir şey gibi. peki neden hemen değil de üç gün sonra?çünkü karıncalar öldükten üç gün sonra oleik asit adlı bir kimyasal salgılarlar. bu kimyasalın kokusu çürüyen karıncanın kokusudur ve diğer karıncalar bu kokuyu tanırlar. böylelikle ölen karınca yuvadan atılır.

    eğlence bundan sonra. karıncalar oleik asit kokusuna o kadar hassastırlar ki onlar için bu kokuyu taşıyan herşey ölü bir karıncadır. karınca uzmanı e. o. wilson da "lan ömrümüzü şu karıncalara verdik şunları bir trolleyeyim" deyip karıncaların yuvalarına oleik asite bandırılmış kağıt parçaları atar. karıncalar da bu kağıt parçalarını dışarı atar. sonra bu wilson'ın aklına başka bir piçlik gelir. bu sefer canlı bir karıncanın üstüne oleik asit damlatır. karınca yuvaya girdiğinde bir başka karınca oleik asitin kokusunu aldığı gibi arkadaşını kaldırıp "ölmüşsün ama gömenin yok " diyerek yuvanın dışındaki çöplüğe atar. bu sırada diğer karınca adeta eve geç gelen sarhoş bir koca gibi hiç itiraz etmez. nasıl itiraz etsin ki? resmen leş gibi oleik asit kokuyordur. talihsiz karınca için tek çözüm yolu vardır: temizlenip yuvaya tekrar girmek. üstünde eğer bir miktar oleik asit kalmışsa bunu da arkadaşlarına "yok be oolum bizim rıza yok mu vefat etmiş ben de onu dışarı attım bu sabah. onun kokusudur ya" diyerek yutturmak. eğer ki gençler bu kokunun sabah vefat eden rıza'dan geldiğine ikna olmazlarsa "ne konuşuyo la bu amk ölüsü?" diyerek yine yakaladıkları gibi talihsiz karıncamızı dışarı atacaklardır.

  • sırt çantalı bir otostopçu görürseniz arabanıza alın. helvanızı yeriz, cenazenizde dostluklar kurarız.

  • hepimizin başına geldiğini düşündüğüm bir durumdur. bir aracı satın alırsınız, aylarca hatta belki yıllarca binersiniz. sonra bir gün temizlik yaparken ya da belki yolculuk esnasında her zaman kullandığınız bir düğmeye 2 kere basınca, her zaman çektiğiniz kolu 3 sn falan çekili tutunca, cd-mp3 çaların bir tuşuna belli aralıklarla basınca gibi rütinin dışında bir hareket yapınca aracın farklı bir özelliğini keşfedersiniz. en acısı ise bu özelliği bilmediğinizi fark eden bir arkadaşınızın size mal muamelesi yapmasıdır.

    2 yıldır kullandığım fiat punto evo 'mun sinyal kolunu 3 sn arayla 2 defa sola çevirdiğimde aracın turbo konumuna geçmesi beni işbu entryi girmeye sevk etmiştir. şaka lan şaka, 77 beygir araba zaten, ne turbosu. sinyal koluyla ilgili dandik bir özellik keşfettim sadece.

    edit :imla

  • israil askeri güçleri tarafından geliştirilen bir savaş sanatı tekniği olan krav maga hocası enis tayman'ın bomba patlamasından korunma konusundaki tavsiyeleri şu şekildedir.

    bir bombanın patlayacağından şüphe ettiyseniz ya da eminseniz aşağıdaki noktalara uymanız hayatta kalma şansınızı artıracaktır.

    1. bombaya asla ayakta yakalanmamaya çalışın. bomba, patladığı noktadan itibaren v işareti çizerek etki yapar. bomba uyarısı varsa ve patlayacaksa en az 20-25 metre uzaklaşmaya çalışın ve hesaplayabiliyorsanız başınız ters yöne gelecek şekilde hemen yüzükoyun yere uzanın. kollarınızla başınızı koruyun. bacaklarınızı uzatın ve çapraz olarak birleştirin. bu sayede ayakkabı tabanlarınız şarapnellere karşı (az da olsa ) kalkan oluşturabilir. bacaklarınızı çapraz olarak birleştirmeniz savrulmanızı zorlaştırır ve kasık bölgesini korur.

    2. patlama anında ağzınızı açık tutun. böylece patlamadan kaynaklanan basıncın ciğerlerinize baskısını azaltmış olursunuz.

    3. yapabiliyorsanız patlama anı ve sonraki yarım dakika içinde nefes almamaya çalışın. yapabiliyorsanız nefessiz kalma sürenizi uzatın. patlayıcının kimyasal etkisi ve patlamanın yarattığı sıcak hava ciğerlerinize zarar verebilir.

    4. bomba patladıktan sonra ilk şok üzerinize gelecektir. açık alandaysanız, şokun ardından bir kaç saniye daha bekleyin. çünkü o sırada havada uçuşan parçalar olacaktır.

    5. içinizden ona kadar sayın sonra kalkabiliyorsanız kalkın ve uzaklaşın. bombaya yakınsanız ve kurtulduysanız ayağa kalkmadan temiz havaya ulaşıncaya kadar yerde hareket edin. sakın sürünmeyin. çünkü yerler pek çok parça ile dolu olacaktır ve siz süründükçe bunlar vücudunuzu parçalayacaktır. sürünmek yerine dirseğiniz üzerinde yükselin ve bir bacağınızı kaldırarak kendinizi itin. bu şekilde temiz havaya ulaşıncaya kadar ilerlemeye çalışın ve bu ana kadar yapabiliyorsanız nefes almayın veya çok az nefes alın.

    6. temiz havaya ulaşabilirseniz ayağa kalkın ve hemen insanların az olduğu bölgeye doğru ilerleyin. (bombacıya doğru değil tabii) çünkü ikinci bir bomba olabilir ve büyük ihtimalle insanların yoğunlaştığı yerde patlayacaktır.

    7. güvenli mesafeye ulaştıktan sonra (ortalama 50-100 metre) bedeninizi kontrol edin. panikle yaralarınızı fark etmeyebilirsiniz.

    8. yanınızda çocuğunuz varsa onun üzerine yatın ve madde 1'deki gibi pozisyon alın.

    9. bombadan korunmak adına bir sütunun arkasına geçmeyi düşünebilirsiniz. ancak bu sütunun önünde bir duvar varsa başınız daha büyük belaya girecek demektir. çünkü bombanın şok dalgası duvardan seker ve direkt üzerinize biner.

    10. kendinizi tamamen güvene aldıktan sonra insanlara yardım etmeyi unutmayın.

  • jüpiter'in bilinen 79 uydusundan biri. güneşe olan uzaklığı yaklaşık 800 milyon kilometre olduğu için europa'nın dış yüzeyi donmuş durumdadır. fakat, jüpiter'in kütle çekim etkisiyle, iç tarafının daha sıcak olduğu ve hatta pek çoklarınca sıvı halde olduğu düşünülmektedir. buna neden olan iki temel etken var: yüzey şekilleri (çatlakların fazlalığı) ve tespit edilen gayzerler.

    buz kalınlığı tam olarak bilinmemekle birlikte 100 km'ye kadar çıkabileceği tahmin edilmektedir. europa'nın en büyük özelliği donmuş yüzeyinin altında global bir okyanus barındırma ihtimali; bu öyle bir şey ki, katı yüzeyi yok, kumsalı yok, kıyısı yok, karası yok. dolayısıyla, her taraf sular altında ve her taraf okyanus. (içinden bakabilmek sanırım muhteşem olurdu.)

    europa'nın milyarlarca yıldır sıvı halde su bulundurma ihtimali mevcuttur. bu nedenle, güneş sisteminde yaşama elverişli olduğu tespit edilebilecek ilk yer olma ihtimali kuvvetle muhtemel. ne var ki, jüpter'in radyasyon alanı çok geniş ve güçlüdür. bu durum en basit düzeyde bir canlının ortaya çıkması için dahi çok büyük bir engel çünkü böyle bir radyasyona karşı hücreler anında yıkıma ve yok olmaya maruz kalabilir. hatta, europa'da olduğu düşünülen su molekülleri dahi büyük zarar görmüş ve belki yok olmuş olabiir.

    burada, iyi haber olarak yine europa'nın donmuş haldeki kalın yüzeyi devreye giriyor. bu kalın tabaka europa'nın okyanusunda yaşayabilmesi söz konusu canlıları koruyor olabilir. şahsen ümidim bu yönde ve olumlu haber alabileceğimize inanıyorum.

    son olarak, europa'ya dair gizem, nasa tarafından gönderilecek "europa clipper" adlı uzay aracı ile önümüzdeki 10 yıl içinde önemli oranda çözülebilir. merakla takip ediyorum...

  • trafikte sürekli basıma gelen olaydır.
    başlarda gercekten özgüvenim olmadıgı icin kusurluyumdur benim hatamdır diye düsünüp hemen sag seride dogru kayıp insanları rahatsız etmeden gitmeye calısırdım.
    böyle böyle yüregim agzımda araba kullanmaya basladım ve bu durum acayip canımı sıkmaya baslamıstı. kafaya taktım bu mevzuyu
    sonra bir gün canım yine sıkkın bindim arabaya yürü kızım dedim bugun kesinlikle biriyle kavga ediceksin hadi bakalım. neyse bastık gidiyoruz basladı haydutun biri korna calmaya camdan elimi uzattım hayırdır isareti yaptım bi yanıt alınca hemen yanıma dogru sürdü aynı hizada gidiyoruz. hafif de gülüyo gevsek hosuna gitti heralde. ben göz kırparak hayırdır diyorum o da göz kırparak gülüyo neyse kırmızıda durduk boş boş gülmeye devam ediyo.
    velhasıl orda anladım bunun da yine bu erkeklerin can sıkma merakıyla ilgili oldugunu ve hicbir hatam olmadan kusursuzca araba kullandıgımı.
    yapmayın etmeyin kardesler kimsenin karısına kızına korna calıp da cesaretini kırmayın bırakın biz de sol seritte özgürce akıp gidebilelim..

  • yukarıdaki bir arkadaş "kumarbaz olmadıkları için." demiş. aynen, doğru cevap budur. açıklayayım:

    finans uzmanı ya da borsa, piyasa uzmanı olmak borsada batmama olasılığınızın en fazla %50 olmasını sağlar. en az %50 ihtimalle yine batarsınız ya da zararla çıkarsınız.

    finans uzmanı değilseniz, temel analiz, teknik analiz, yatırım psikolojisi bilmiyorsanız, işi bilmiyorsanız kazanma şansınız sıfıra yalaşır. çok yüksek ihtimalle batarsınız.

    paranızın max %5'ile oynarsanız veya yatırım yaparsanız martingale mantığı ile kaybetme olasılığınız çok düşük olabilir. fakat fazla bir şey de kazanamazsınız. zaten martingale'i becerebilen de pek yoktur. dünyanın en iyi borsa uzmanı da olsanız yüksek meblağ ile borsaya girdiğinizde muhtemelen batarsınız. örnekleri çok var. lisanslı borsa uzmanı, aracı kurum müdürü/sahibi vs olup borsada her şeyini kaybeden çok kişi var. hatta bir tanesi çok ünlü. halen teknik analiz dersi veriyor, yorum yapıyor falan. bilen bilir.

    millet de sanıyor ki borsa uzmanı olunca kazanma olasılığı çok yüksek oluyor. yok öyle bir şey.

    edit:o zaman kim kazanıyor diye soranlar olmuş.

    1- çok büyük oyuncular. piyasayı yönlendirecek kadar büyük kurumlar. kısa vadede olmasa orta vadede, o da olmazsa uzun vadede çoğunlukla kazanırlar. o uzun vade 10-20-30 yıl da olabilir. siz o kadar dayanamazsınız. ömrünüz bile yetmeyebilir. onlar insan değil kurum oldukları için yaşlanıp ölme durumları yok.
    2-tahta sahibi spekülatörler ve manipülatörler
    3-yukarıda yazdığım parasının %5'i milyarlarca dolar olanlar.
    4-insider trading yapanlar. (tufaya da gelebilirler bazen.)
    5-kısa vadede acemi şansıyla kazananlar. bu acemiler genelde sonraki turlarda fazlasıyla geri verirler. last bets please! son tur son şans.
    6-çoook uzun vadeli yatırım yapan küçük yatırımcılar da sinirleri sağlam olsa ve şirket batmaz ise güzel kazanabilirler ama bunu yapabilen de çok nadirdir. %30 kar veya zarada genelde sinirler bozulur. dakika başı fiyata bakmalar falan. kafa gider yani.
    7-halka arz yapan dandik şirketlerin patronları, ortakları.

    küçük yatırımcının yapacağı tek şey paradan para kazanmaya çalışmak değil, parasını enflasyona karşı korumaya çalışmak, yıllık %2-3 artı kazanç sağlayabilmeyi ummaktır. bunun ötesi kumardır. parayı güvenli şekilde korumanın yöntemi ise yüz yıllardır aynıdır: yatırım sepeti. parayı mümkün olduğunca ve eşite yakın böleceksiniz. dolar, euro, altın, hisse senedi, tl faiz, eurobond, gayrimenkul gibi. birinden kaybetseniz muhtemelen diğerindn telafi edeceksiniz. böyle böldüğünüzde zaten borsaya fazla bir paranız kalmayacak.