hesabın var mı? giriş yap

  • videodaki iki genç sahilde takılırken aniden dev bir parmak izi beliriyor üstünde de yeni çağın başlangıcı yazıyor, ne anlama geliyor olabilir altından ne çıkacak merak ederseniz takipte kalın
    bkz: esrarengiz parmak izi

  • mümkündür.
    senede ancak iki kere yaşadığı muhitten çıkabilen, onda da ya nicedir ağrıyan beli için doktora, ya da yeğeninin düğününe giden, kendi iradesiyle markete ya da mağazaya girip birkaç parça şey almaya dahi imkanı olmayan milyonlarca kadın yaşıyor şu ülkede.

    hatta benim teyzemdir bu. köyden neredeyse hiç çıkmamıştır, öyle başlığı açan arkadaşın annesi gibi tavuk döner yemeye dahi gidememiştir oğlunu yanına alıp. bir akşamüstü çıkıp eşiyle kahve içmemiş, bir mağazadan kendisi beğenerek etek seçememiştir hiç. hazır satın alıp yiyebileceği her şey lükstür onun için; bir poğaça versen eline, yolda yemez öyle, eve gelene kadar saklar da yanına çay demler...

    nerede doğdunuz, nerede büyüdünüz bilmiyorum ki...

  • demek kendi bir kadının yanında yolculuk yapsa tacizde bulunacak… standart islamcı kafası…

    lan birde bana faşist diyorsunuz.. bundan sonra otobüste yanıma müslüman istemiyorum diye sorun çıkarıcam. yolda falan badeler beni korkum var.

    edit: kaynak geldi bir adet vasıfsız.
    kaynak için @punkthesystem'e teşekkürler.

  • erkek istediğini giyer, istediği gibi yürür.
    sen bak-ma-ya-cak-sın. bu kadar basit.

    edit: umarım ironiden anlamayan nesil başıma üşüşmez. korkuyorum sözlük.

  • eskisehir 1991, aylardan kis aylarindan biri olsa gerek zira inanilmaz soguk [sanirim o sene eskisehir'in en sert kislarindan biriydi, rekor muydu neydi oyle birsey] .

    bir kac gundur yagan kar sona ermis, yerler buz. odunpazari'nda oturuyoruz o donem cumbur ve cemaat halinde. bir yerden eve yuruyerek gidiyoruz, hamamyolu'ndan gececegiz. kalabalik bir grubuz $amata, girgir yuruyoruz. birden, murat benim kulagima egilerek "bak simdi tugrul*'u iticem kayacak" dedi fakat tugrul bunu duydu ve kacmaya calisirken tamamen kendi cabalari ile kaydi ve iki ayagi birden yerden kesilerek inanilmaz estetik bir sekilde kic ustu dustu. biz gulmekten yarilmisken birden boyle hizli hizli yuruyen, elinde james bond canta, borsaci kilikli takim elbiseli [aynen depeyi gibi, evet] bir adam geldi, tugrul'a egilerek "birader, nefis dustun.. artistik puanlar 9.5 9.6 9.6" seklinde dalga gecti ve gitti ama boyle uc saniye icinde, cok hizli bi sekilde. biz daha da yarildik haliyle...

    neyse..

    ayni gunun aksami, tugrul ve ben arkadian'a gittik, bir ara aciktigimiz icin disari ciktik, bufelerden sandvic almaya. yanimizda ziya nam-i diger lopez var [o donem eskisehir'de ogrenci olup da lopez'i tanimayan cok azdir] bu ikisi dusmeyelim diye kolkola girdiler [yerler hala buz] ben de bunlar kesin dusecekler diye tahmin ettigim icin yanlarina yaklasmiyorum. az sonra, tahmin ettigim uzere ikisi birden yine iki ayak yerden kesilecek sekilde [totalde dort ayak] dustuler, ben bir daha gulme komasina girmiske,n sabahki adam yine ayni sekilde sanki bir yerlerde saklaniyormus gibi cikageldi ve tugrul'a egilip "birader zincir tak zincir" dedi ve yine saniyesinde kayboldu.

    bakakaldik ardindan.

  • dramatik yapı senaryoların olmazsa olmazı. ancak post-modernliğin gelişi, klasik ve modern anlayışın yıkılması sebebiyle anlaşılması da biraz zorlaştı. yada insanlar görmezden gelmeyi tercih ediyorlar bilemiyorum. o yüzden bu entry'de dramatik yapının temellerinden ve filmlerde nasıl kullanıldığından bahsedeceğim.

    dramatik yapının en bilinen iki uygulaması vardır. genelde filmlerde üç perdelik, romanlarda da beş perdelik yapı kullanılır. ancak bu dediğim gibi genel ölçü. kitaplarda üç perde, filmlerde beş perde, kısa filmlerde iki perde olarak görülebilir. bu tercih tamamen hikayenin hangi yapıya uygun olduğuna göre değişir. ben genelde sinema üzerine yoğunlaşacağım ancak üç perdeli yapı görece basit kaldığından beş perdeli yapıyı ve sinemada nasıl uygulandığını anlatacağım.

    beş perdeli yapının farkı şudur. üç perdeli yapının gelişim bölümü genelde belli bir çizgide izler. final bölümüne girene kadar sert değişiklikler yaşanmaz. beş perdeli yapıda ise gelişme bölümü üçe bölünür. ikinci perdenin yükselme bölümü yine vardır ancak filmin ortasında bir olay olur ve dördüncü alan düşüş olarak devam eder. şimdi farkını söyledim ama burası biraz karışık gelebilir. o yüzen adım adım ilerleyelim. burada örnek olarak hayao miyazaki'nin hauru no ugoku shiro filmini baz alacağım. o yüzden ilerisi filmi izlemeyenler için spoiler olabilir.

    --- spoiler ---

    dramatik yapıda ilk bölüm sunuş yada sergidir. bu kısım üç perdeli yapı ile aynıdır aslında. burada senarist karakterlerini ve dünyayı tanıtır. ancak karakterler tanıtılıyor diye bölüm sakin olacak diye bir kural yoktur. eğer dünya, aksiyonun bol olduğu bir yer ise film de bu şekilde başlayabilir ancak olaylara derinlemesine girilmez.

    giriş bölümünde miyazaki de sophie'nin hayatını anlatır. ana karakterimiz kendi hayatını sıkıcı buluyordur ve biraz çekingendir. bu özellikleri gördükten sonra genel ortama geçeriz. arka planda bol bol asker görürüz böylece bir savaş atmosferi yaratılır. afişler ve şehirde gezen pek çok üniformalı insan sayesinde savaşa hazırlık yapıldığını anlarız. aynı zamanda howl da görülür ancak kendisi hakkında herhangi bir sır verilmez. yine de steam-punk görülen bu dünyada sihrin de yer aldığı söylenmiş olur.

    ikinci bölüm çatışma diye geçer. bu bölümde bir olay olur ve karakter harekete geçmeye mecbur edilir. bu değişiklik illaki çok etkili bir şey olmak zorunda değildir. karakterin rutini dışında bir şey olması yeterli. bundan sonra karakterin hayatı değişir yeni duruma adapte olmaya çalışır ve bocalar. yeni hayatı ile eskisi arasında bir denge kuramaz.

    filmde de sophie, witch of the waste'in kendisine yaptığı büyü ile yaşlanır. bu nedenle eski yaşamına devam edemez ve büyüyü bozmak için yola düşer. bu sırada yavaş yürümek, çabuk yorulmak gibi yeni sıkıntılar ile karşılaşır. aynı zamanda arka planda savaşın başladığını ve insanların büyük bir coşku ile askerleri uğurladığını görürüz. ortalık panayır gibidir. ancak bu bölümde sürekli yükseliş de yoktur. final bölümüne hazırlık anlamında işaretler verilmesi gerekir. filmde de savaşın kötülüğü ve howl'un büyüden nasıl etkilendiği gösterilir. bir de karakterler çatışma konusunda her zaman başarılı olmaz. mesela howl sinir krizine girdiğinde sophie hayatı boyunca güzel olmadığını söyleyip ağlamaya başlar. karakterin değişime ne kadar hızlı adapte olduğu yada olamadığı anlatıcının kararındadır.

    üçüncü perde yükselen aksiyon diye bilinir ve bu bölümün sonunda filmin zirvesi yaşanır. zirve derken olayların bağlandığı yer olarak görmeyin bunu. daha çok ana aksiyonun patlak verdiği yerdir. karakterlerin bu kısımda da ikinci bölümdeki gibi yükseliş vardır ancak konu çeşitli değildir. artık açıklama yapılır ve gördüğümüz olayların bir yönü vardır. bu yön de filmin patlama noktasıdır.

    yürüyen şato'da bu kısım howl'un yatağa düşmesi ile başlar. howl burada savaştan kaçmak için sophie'yi, madam suliman'a göndermeye karar verir. bundan sonra yine sophie'nin yaşadığı zorlukları izleriz ancak fark edebileceğiniz üzere bu kısımda sophie ikinci bölüme göre olaylara daha hakimdir. filmin zirve noktasında howl'u kurtaracak ipuçlarını alır ve büyük bir aksiyon ile madam suliman'ın elinden kaçar. fark ettiğiniz üzere filmin bu anına kadar karakterler bir yere doğru gidiyorlardı ancak amaçları kesin değildi. bu andan itibaren ise karakterlerin ana motivasyonları ortaya çıkar ve her karakter filmin finalini hazırlayacak adımları atmaya başlar.

    bundan sonra dördüncü kısma geçiyoruz. dördüncü kısım düşüş diye bilinir. yani olayların kötüleşmeye başladığı yer. bu kısımda kahramanlar zor durumdadır ve buna karşı çareler ararlar. daha önce yapmaya cesaret edemedikleri şeyleri yaparlar çünkü ikinci ve üçüncü perde yaşadıkları nedeniyle değişmişlerdir.

    filmimizde işler aslında iyimser bir havada başlar. howl evi yeniden düzenler ancak bunun nedeni işlerin iyi gitmesi değil ekibin kaçmak zorunda olmasıdır. howl da çözüm bulamayacağına inanır ve kaçma hazırlığı yapar. neşeli görünse de asıl motivasyonu kendisi büyüye teslim olduğunda arkada kalanların güvende olmasını sağlamaktır. çünkü o da sophie'nin ikinci ve üçüncü bölümde yaptıkları nedeniyle değişmiştir ve sophie'yi ve evi korumak için savaşa girecektir.

    bu bölüm diğer bölümlere göre daha karanlıktır. ikinci bölümde gördüğümüz panayır havası yerini bombalanan şehirlere ve kaçan insan görüntülerine bırakır. sophie'nin ruh hali de filmde görmediğimiz kadar kötüleşir. howl'u sürekli patlamaların arasında görürüz. ayrıca filmde sophie'nin tarafında olan en büyük güç olan calcifer, madam suliman'ın ayak oyunları neticesinde pasifize edilir. böylece düşüş de hızlanır. artık evi koruyacak ve gizleyecek biri yoktur. durumu düzeltmek için howl geri gelir ancak bu sırada da geri dönülemeyecek kadar kötü durumda olduğunu anlarız.

    beşinci bölüm finaldir. bu bölüm filmin nasıl kapandığını görmemizi sağlayacak karakterlerin değişiminin sonlandığı yerdir. bu bölümde filmde işlenen bütün küçük detaylar bir araya gelir ve karakterler şu şu değişimleri yaşadığı için artık böyle insanlar olmuştur denir.

    bu kısım şatonun yıkılmasıyla başlar. ancak olaylar filmin başlangıcından farklı ilerler. çünkü en başta çekingen bir insan olan sophie olayların gidişatını ele alıp önce howl'u kurtarır daha sonra da savaşı bitirir. howl da kalbini geri kazanır. böylece karakterlerin yaşadıkları değişim tamamlanır ve film sonlanır.

    --- spoiler ---

    gördüğünüz gibi beş perdeli yapı aslında üç perdeli yapıdan daha kapsamlı. ayrıca filmin tonunda da değişiklik oluyor film içinde. yani filmin ikinci perdesinde yükseliş varken bunu dengeleyen bir yıkım bölümü de var. bu nedenle bu tip filmleri izledikten sonra duygudan duyguya attı bizi dersiniz. bir de normalde bu beş perdeli yapıyı en çok kullananlardan biri william shakespeare'dir. o yüzden karşınıza shakespeare trajedi yapısı olarak da çıkabilir. şöyle bir durum var sheakspeare'in trajedilerinde dördüncü bölümde karakterlerin çoğu öldüğü için final de çok serttir. ancak bu her zaman böyle olmak zorunda değildir. yani trajedi yapısı kullanıyorum o zaman finalde herkesi öldüreyim demeniz gerekmez. üstteki örnekte de gördüğünüz üzere anlatı iyi bir şekilde de sonlanabilir.

    peki uzun metrajlarda neden hep bunu kullanmıyorlar? çünkü beş perdeli yapıyı kontrol etmesi gerçekten zordur. ikinci perdede çok yükselirseniz dördüncü perdeyi de ona uygun şekilde sert düşürmeniz lazım. sert düşüş yaptığınızda da finali iyi bağlayamazsınız. bağlamaya çalışırsanız da deus ex machina gibi yok artık dedirtecek demode teknikler kullanmanız gerekir. o yüzden senaryo yazıyorsanız önce üç perdeli yapıyla başlayıp eliniz alıştıktan sonra eğer anlatılacak hikaye bunu gerektiriyorsa beş perdeye çıkmanız sizin için daha iyidir. yoksa elinizde hamlet'in finali gibi bir final ile kalakalırsınız.

  • bekar birine "sen daha evlenmedin mi?" diye sormak.

    iş bulamayan birine "ne yaptın hala iş bulamadın mı?" diye sormak.

    kilo alan birine "aa sen epey kilo almışsın" demek.

    saçları dökülmüş birine "senin de saçların epey dökülmüş. stresten hep bunlar" demek.

    örnekler çoğaltılabilir. cevabını bildiğiniz sorular sormak veya karşı tarafın da zaten bildiği bir sıkıntısını yüzüne vurmak insanı cidden çok kötü etkiliyor. yapmayın etmeyin.

  • bir öğrencim var biz ona musa diyelim. musa yaşıtlarına göre epey kısa ve zayıf, kaydederken kimlikte doğum yılına baktım doğru mu acaba diye. sesi de kendi gibi minicik. o kadar sevgi dolu ki cümlesine hep canım öğretmenimmmm diye başlıyor o minik ince sesiyle. mest oluyorum yemin ederim.

    bugün sulu boya kullanmayı öğrendik, boya nasıl kullanılır, fırça nasıl kullanılır anlattım sonra da bıraktım resimlerini boyadılar, bir süre sonra baktım ki musa arkasını dönmüş minik ayaklarını sallıyor, elleriyle yüzünü kapamış.

    gittim yanına noldu dedim. benim güzel kalplim diğer çocuklara heyecanla resmim güzel oldu mu diye sormuş, çocuklar da iğrenç, hep taşırmışsın, ıyyy çok kötü gibi şeyler söylemişler gülüşünü soldurmuşlar. gel dedim ikimiz beraber çok güzel bitane yapalım, onlara gösterelim resim nasıl yapılırmış. yanına oturdum çok güzel bi resim yaptık beraber. bu sefer bütün çocuklar onun yanına gelip iltifatlara boğdular. minik cılız sesiyle çok güzel yaptıkkkk canım öğretmenimmmm dedi sevindirik oldu. neşesi yerine gelince ben de mutlu oldum.

    sonra masama geçtim düşündüm biraz. hadi bunlar çocuk ama insanlar büyüyünce de aynı. hevesini kırmak için herşeyi yapıyorlar. senin mutlu olmandan rahatsız oluyorlar. dibe çekmeye çalışıyorlar. umarım ilerde musa bu tarz insanlarla hiç karşılaşmaz. lan insanlar üzmeyin sakın onu büyüyünce. bırakın hevesle bir şeyden bahsettiğinde baltalamayın, destek olun. yeminle gebertirim hepinizi.

  • bu adamı eleştiren ağır ilgi budalasıdır. bunu yapan adam da kalitelidir. ne yapsın adam ya? diğer hayvan oğlu hayvanlar gibi başınıza bela mı olsun? oradan-buradan karşınıza mı çıksın? ya benimsin ya toprağın diyen öküz oğlu öküz kırolar gibi sizi rahatsız mı etsin? sizi cadde-cadde, sokak-sokak takip mi etsin? sürekli sizi arayıp, aptal aptal mesajlar yazıp, huzurunuzu mu kaçırsın? birisini reddediyorsanız; ondan hoşlanmıyorsunuz demektir. hoşlanmadığınız bir kişinin sizin etrafınızda olmasını, sizinle konuşmasını istemezsiniz. ciddi söylüyorum sizler ne istediğini bilmeyen, karakteri oturmamış bir yığın aptalsınız. istiyorsunuz ki peşinizden koşsun, yalvarsın yakarsın.

    var ama bunun gibiler. ben ilişki istemem der, arkanıza dahi bakmadan çekip gidersiniz, aradan birkaç gün geçer "hayırsız, hiç aramıyorsun, sormuyorsun :)","biraz daha uğraşsaydın olurdu :)" gibi mesaj atarlar. yüzsüzler.

    bakın bir erkek olarak diyorum; siz "hayır" dedikten sonra; karşınıza çıkmayan, sizi rahatsız etmeyen adam, iyi adamdır.

    edit: sayın arkadaşlarım; bu tür eleştirileri cinsiyetçilik olarak ele alıyorsunuz ve cinsiyetçilik gibi bir durumun ciddiyetini mahvediyorsunuz. burada aptal dediklerim; bu adamı eleştirenlerdir. erkek ya da kadın fark etmez. ayrıca toplumdan izole olarak yaşayanlar; lütfen bunu eleştirmeye kalkmasın. yukarıda yazdığım davranışları sergileyen, laftan, sözden anlamayan adamlar var bu ülkede. sizin başınıza böyle saplantılı aşık, kırolar denk gelmediyse ne mutlu size. daha bugün sevgililik teklifini reddeden kadını öldüren adam haberini okudum. tanışma teklifini reddeden kadını bıçaklayan, darp eden adamların haberlerini hatırlıyorum. yaşadığınız topluma bu kadar yabancılaşmayın.

    edit 2: bak özel mesaja bak ya. benim entryimden "bizim, bunları size yapmadığımıza şükredin" mesajını çıkaran, benim bu davranışları sergileyecek potansiyel taşıdığımı söyleyen kişi en hafif tabiriyle şeref yoksunudur. o bağnaz zihniyetiniz ve taktığınız at gözlükleri yüzünden konuyu başka yerlere çekiyorsunuz, çekmeyin. ne demek istediğimi anlayan anladı.

  • atm'ler parayı bazen eksik verebiliyor.

    daha önce başıma geldi. akabinde bankanın müşteri hizmetlerini arayıp durum hakkında bilgi verdim. eksik parayı anında hesabıma gönderdiler.

    konu hakkında bilgisi olmayan sığırları dikkate almayınız.

    iyi günler efenim.

  • ne oynayacak oyuncusu, ne de oynayacak sahası, ne bunları sağlayacak işbilir bir yönetimi, ne de tribünde taraftarı olan hoca.

    buna rağmen kredi hesabı yapan taraftarı var. peh!