13260 entry daha
  • millet ifade özgürlüğünü nedense devletin kişinin neyi ifade edip edemeyeceğine indirgeyerek aslında amerika’da ifade özgürlüğü vara getiriyor. bu güzel bir hile tebrik ediyorum düşünene ama buna daha sonra geleceğim. öncelikle amerika’da devletin bilakis ifade özgürlüğünü kısıtladığı son dönem ki iki örnek olay söyleyeyim.

    şu anda temsilciler meclisinden yeni yasa geçti yakında senato’dan da geçecek, dünya ile bağlantısını kesmiş biden da onaylayacak.(nereden biliyorum onaylayacağını diye sormayın, amerika’nın aşırı özgürlükçü yapısından biliyorum) bu yasa özünde antisemitismin kapsamını genişleten bir yasa. bu yasaya göre artık israil ırkçı bir çabanın ürünüdür derseniz, anti semitism ile suçlanabilirsiniz. ya da israil’in eylemlerinin nazilerin eylemlerinden bir farkı yok derseniz, antisemitism ile suçlanacaksınız.özetle israil’i suçlamak büyük bir oranda anti semitisme eşdeğer görülecek.

    bunun somut yaptırımı ne peki? bunu 1964 sivil haklar yasasının ihlali olarak kabul edecekler ve kampüsünde antisemitism’e imkan veren eğitim kurumlarının federal yönetimlerden fonlarını kesebilecekler.

    kaynak: https://www.al-monitor.com/…itism-bill-what-we-know

    yani amerika’da amerikalılar kızılderilerinin anasını sikti amına koydu derseniz başınıza bir şey gelmeyecek, ama israil filistin’de soykırım uyguluyor derseniz, antisemitism’den başınız belaya girecek. bu başınızın belaya girmesi de yahudi işvereniniz ile alakalı olmayacak bilakis federal devletle olacak. tam da aslında burada ifade özgürlüğü var diyenlerin iddia ettiğinin tersi bir durum.

    derseniz antisemitism ifade özgürlüğü değil, o yüzden bu sayılmaz, türk anayasasında da ‘‘herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir’’ yazıyor. sonrasını hepimiz biliyoruz.

    yukarıdaki birinci durumdu. ikinci durum daha güzel. hatırlayacağınız üzere, elon musk twitter’ı aldıktan sonra, twitter files adında önceki yönetimin fbı ve cia ile ilişkilerini açıklayan büyük bir dosyalar bütünü açıkladı. ve o dosyalarda ortaya çıkan durum şu: fbı ve cia twitter yönetimine hoşlarına gitmeyen içerikleri kısıtlaması için, hesapları askıya almaları için ve daha bir sürü durum için baskı yapmış ve twitter yönetimi de kabul etmiş. bunların hiçbiri yalanlanmadı. ve bir sürü senatörle kongre üyesi ile konuşmalar da düştü. bu da açık first amendment’in ihlaliydi. teknik olarak türkiye’de ilgili kurumların ekşi sözlük yönetimine yazıp ya bu bu kişilerin yazdıklarını sileceksiniz ya da başınız sözlüğü kapatırız demesi ne kadar ifade özgürlüğü ise amerikan güvenlik kurumlarının twitter’da yaptığı o kadar ifade özgürlüğü.

    kaynak: https://jacobin.com/…lligence-agencies-surveillance

    diyebilirsiniz ki, covid döneminde, başkanlık seçimleri döneminde komplo teorileri üretildi. bunlar hem kamu sağlığına zararlıydı hem de ulusal güvenliğe zararlıydı o yüzden yapılması gerekiyordu.

    bu açıklama first amendment’in ihlal edilmediğini göstermez. ne zaman ihlal edilebileceğini gösterir. eğer diyorsanız ki bazı istisna durumlarda first amendent ihlal edilebilir. o zaman amerika’da ifade özgürlüğü var diye konuşmak anlamsız zira diğer ülkelerdeki ifade özgürlüğü kısıtlamaları da özünde istisna. sadece diyebilirsiniz ki, amerika’da ifade özgürlüğünü kısıtlama istisnaları diğer ülkelere göre daha az. zira first amendment insanların komplo teorilerini inanma hakkını da koruyor onları yayma hakkını da koruyor. amerika’da bir sürü sikko sikko tarikat var çoğu komplo teorisi inandıkları şeyler dünyaya zararlı. ama onların hakkını da koruyor. en azından koruması gerekiyor. yok arada istisna olur diyorsanız, orada ifade özgürlüğü yok demektir.

    bunlar dışında soğuk savaş dönemin başında bilakis mccarthiysm vardı. ve bu bir tane dangalağın kendisini en amerikalı sanıp başkalarını fişlemesi değildi sadece. bilakis başkan truman’ın bağlılık kararnamesine dayanıyordu yaptıkları. (executive order 9835 olarak aratırsanız bulabilirsiniz) bu kararnameye göre, kamuda çalışan herkes amerikan devletine sadık olmalıydı. eğer savcı totaliter, faşist, komunist veya yıkıcı düşüncelere sahip olduğunu düşünürse sizin sadakatsiz olduğunu iddia edebilirdi. esasında o dönem mccharty bu yasaya dayanarak hareket etmişti. görüldüğü üzere tamamen devletin belli kişileri belli fikirlerde olduğu için onun kamuda çalışmasına izin vermemesi durumu. eisenhover daha sonra bu kararnameyi kaldırdı.

    yukarıdaki son dönemki iki örnek somut ve mccarthyism first amendment ihlalleriydi. aslında özel olarak ifade özgürlüğü genel olarak ise tüm özgürlükler büyük ölçüde ilgili devletin ne kadar güvende olduğu ile alakalıdır. etrafınızda sizi tehdit eden bir devlet yoksa, çok büyük askeri gücünüz varsa içeride özgürlükleri serbest bırakabilirsiniz. ama çevrenizde düşmanlar belirmeye başlarsa, devlet sürekli olarak ulusal güvenliğe tehdit hissetmeye başlarsa, ya da uluslararası sistemdeki pozisyonunuz zayıflamaya başlarsa(bugünlerde amerika için olduğu gibi) o zaman ifade özgürlüğü de tıpkı diğer özgürlükler gibi azalır. çünkü dışarıdaki düşmana karşı içeride birlik olma zorunluluğu doğar. farklı görüş bildirenler tehdit olarak algılanmaya başlar. aslında amerika’nın dış politikada daha restraint politika takip etmesini savunanlar bunu bu amaçla savunur. dış politikada aşırı yayılım, uluslararası sistemdeki pozisyona olan tehditleri arttırır. bu da sürekli savaş durumunu doğurur. savaş durumunda ise, hem vergiler artar hem de özgürlükler kısıtlanır. bu yüzden, first amendent de ne yazdığı çok da önemsiz aslında. önemli olan daha çok uluslararası koşullar.

    bir de ‘‘aslında first amendent devletin sizin ifade özgürlüğünüzü kısıtlamayacağı anlamına gelir, ama şirketler falan sizi ifadelerinizden dolayı işten atabilirler ve bu aslında ifade özgürlüğü ile alakalı değil’’ geyiği var. burada esasında iki durum söz konusu: birincisi sivil alanda diskuru belli bir grup ele geçirdiğinde sizi istediği gibi cezalandırabilir. haliyle sizin üç seçeneğiniz olur: ya kendi sahip olduğunuz söylemi bırakacaksınız, hegemon söyleme katılacaksınız böylelelikle mevcut şartların ekmeğini yiyeceksiniz ya susacaksınız başınıza bir şey gelmemesi için ve son olarak da karşı çıkıp cezalandırılacaksınız. bu cezalandırma da devlet tarafından değil, toplumda politik ve ekonomik olarak güçlü olan aktörler tarafından yapılacak. olaylar sivil alanda gerçekleştiği için de devlet olanlara karışmayacak. peki böyle bir yerde düşünce özgürlüğü olduğunu mu iddia edeceğiz. mesela şöyle bir örnek düşünelim: bir ülke olsun, ülkedeki en zenginler aşırı dinci gruplar bütün para bunlarda, sen bunları eleştirdiğinde seni işten atıyorlar, seninle iş yapanlara baskı uyguluyorlar markette size ekmek satana baskı uyguluyorlar ekmek alamıyorsun, sizinle çalışan bankaya baskı uyguluyorlar, sana hesap açmıyorlar. çoğu zaman bunlara baskı uygulamalarına da gerek yok. çünkü bunlar egemen gruplarla iyi geçinmek zorunda oldukları için onların söylemlerini daha onlara baskı gelmeden destekleyecekler. ama devlet ifade özgürlüğünüzü koruyor. siz dine hakaret ettiğiniz için ya da bu kişilere hakaret ettiğiniz için devlet tarafından ceza falan almıyorsunuz. bu durumda yapacağınız şey, basitçe susmak ya da o gruplardan ekmek yemek için onların söylediklerini desteklemek. sizce burada ifade özgürlüğü var mı? bence yok. he var diyorsanız deyin ne yapayım yani.

    ikinci durum şu: sivil alanda politik ve ekonomik olarak güçlü olan gruplar sadece sivil alanda kalmıyor. politik alana da geçiyorlar. senator olsun temsilci olsun onlarla ağ kuruyorlar ve esasında bu kişiler bu güçlü olan grupların tercihini göz önüne alarak hareket ediyor. kampüste filistin lehine slogan attığında, okulun rektörünü politikacılar arıyor niye bunlara izin veriyorsunuz diye. sonra okul filistin lehine slogan atan çocuğu okuldan uzaklaştırdığında diyoruz ki, bu olay sivil alanda oldu okulun kendi tercihi. o yüzden ifade özgürlüğü ihlal edilmedi. bunu ne kadar ifade özgürlüğü olarak satabileceğiniz size kalmış artık.

    ama tavsiyem, amerikada yaşıyorsanız sakın hegemon söylemin dışına çıkmayın en azından kendi açık kimliğinizle, en güçlü kimse onların söylediklerini destekleyin, sonra başınız ağrır. o yüzden garantiye oynayın sonra da bize gelin anlatın amerika’da ne kadar çok ifade özgürlüğü olduğunu. hadi bakayım.
  • 2019'da golden corral'da çalışırken aynı iş yerinde 60 yaşında türk bir teyze vardı. kızı dil okuluyla gelmiş, green card alabilmek için kendinden 30 yaş büyük türk biriyle evlenmiş ve bir çocuğu olmuş. zamanla aile içi geçimsizlik baş göstermiş ve kızı ağır depresyona girmiş, çalışamaz duruma gelmiş. bizim teyze de kızına bakmak için kalkmış gelmiş ve işe girmiş. teyze hiç ama hiç ingilizce bilmiyordu. müdür beni çağırıp söylediklerini ona çevirmemi istiyordu. işe de bir saat yürüyerek gelirdi. hem mental hem ekonomik durumu çok ama çok kötüydü. her halinden belliydi zorlandığı. yaban ellerde, dil bilmeden kültür bilmeden hayatta kalmaya çalışıyorlardı. ben dönünce iletişimimiz koptu haliyle. şimdi ne yapıyor ne ediyor bilmiyorum. umarım işleri yoluna koyabilmiştir.
hesabın var mı? giriş yap