54 entry daha
  • insanı insan yapan aklıdır, düşünceleridir. fakat bazıları aklını ve düşüncelerini bir takım kalıplara ve ön yargılara kiraya verir.

    pygmalion kadınlardan haz etmeyen kıbrıslı bir heykeltıraştır. hayatı boyunca evlenmeyeceğine dair yemin etmiştir ama bir gün kafasındaki ideal kadını gösterme dürtüsü onu kadın heykeli yapmaya iter. tüm zamanların en iyi kadın heykelini yapmak için kuyumcu titizliği ile çalışır, çalışır, çalışır. en sonunda yaptığı bu heykele kendisi de aşık olmuştur. hatta rivayet odur ki yatağına bile almıştır. heykelin içinden yaptığına benzer bir kadın çıkması, heykelin canlanması için inandıklarına yalvarmış, yakarmış. bu çabaları sonuç vermiş olacak ki bir gün dudaklarından öptüğü heykel canlanmış, canlanan heykelle evlenmiş ve bir kızları olmuştur. mit hakkında genel olarak söylentiler bu çerçevede şekillenmiştir.

    mitolojilerde günümüzde de oldukça yaygın olan yargılar var. onlara göre kadınlar hiçbir zaman toplumun beklentilerini, erkeklerin istediklerini karşılamamışlardır. kadının dünyaya gelmesinin ardından başlayan ve şimdi de mevcut olan erkek egemenliğinin mükemmeliyetçiliği, kadına kötü özelliklerin biçilmesinin ana nedenlerindendir. sizin anlayacağınız, kadına olan kötücül bakış açısı geçmişten günümüze gelmektedir. bunun pygmalion ile ne alakası var diyecek olursanız da pygmalion'da erkek, ideal kadının özelliklerini kendi belirlemiş ve kendi yaratmıştır. "istenilen kadın"ı oluşturmuştur. ona göre kadınlar olması gerektiği gibi tam değildir, noksanlıkları vardır. bundan mütevellit mükemmel kadını, bir erkek yontmaya ve şekillendirmeye girişmiştir.

    "kadın günahkârdır." bu anlayış pandora'dan günümüze kadar gelir. gerek hristiyanlık gerek islamiyet olsun bu anlayış ilk günahı işleyenin kadın olması ile perçinlenmiştir. kadın başlı başına kötüdür ve onu düzeltecek tek kişi erkektir düşüncesi ile kadındaki kötülüğü kırmayı amaçlayarak pygmalion heykelini yapmıştır da nasıl halen günümüzde de insanlar bu efsanedeki gibi düşüncelere sahip olabilir?

    cevabı çok basit. geçmişten günümüze her alanda bu söylemler yinelendi de ondan. edebiyat, sanat, sinema, televizyon... hepsinin bize söylediği şey kadının adının olmadığı, erkeğin kadını yönetmesi ve değiştirmesi gerektiği, tüm kötülüklerin başının aslında kadın olduğu, kadının erkeğe teslim olması, kendini ona adaması, inanması, evinin kadını olup çocuklarına bakması bunları yaparken de önceden - başkaları tarafından -belirlenmiş giyim-kuşam, konuşma, ahlak, edep gibi kurallara riayet etmesi idi. söylemler bu şekilde işlene işlene insanların bir parçası oldu, yer edindi.

    kadınların bu denli olumsuzluklara maruz kalmasını beauvoir de şöyle açıklamıştır: “insanın hayvandan daha üst bir konuma yükseltilmesinin nedeni hayat vermesi değil, hayatı riske atmasıdır: bu nedenle insanlıkta doğuran değil de öldüren cinsiyete üstünlük verilmiştir.” uzun yıllar boyunca kadın “çocuk büyütmekle mükellef addedilmiş ve kocasının yanında onun toplumdaki konumunu temsilen bir "süs eşyası" gibi kurgulanmıştır.” bu konu aslında çok uzun ve derin. cinsiyetler arasındaki ayrım, kadının sınırlandırılması ve konumlandırılması, kadın hakkındaki yaygın görüşler çoğu zeminde maalesef kendine yer edinmiş durumda.
hesabın var mı? giriş yap