hesabın var mı? giriş yap

  • gecen gun rastladim da bayagi iyiymis :)

    - ne ictiniz usta?
    - abzolut
    - ne yediniz?
    - kerevit.. abzolut kerevit.
    - pompalamaya devam..

    ...

    - erken bosalma sorunum var.
    - kacta bosaldin abi?
    - saat 7 falandi.
    - harbiden erkenmis..

  • sanırım ciddi bir eleştiri vakti. şudur komik olan:
    - kemal sunal, devrinde değinilemeyen birçok konuya değinmiş, birçok tabuyu yıkmıştır. tabi sadece kendi değil; bu işi adile naşit, şener şen, ilyas salman, münir özkul gibi oyuncularla yapmıştır.
    - kemal sunal, dönemin kara mizah anlayışının bir yansımasıdır. biraz bilgi sahibi iseniz, anlarsınız ki o dönemde laf atılamayan her yere ufak ufak göndermeler yapmıştır. o saf ve dünyalar güzeli gülüşünün* altında hep bir hınzır yan vardır. bunu, kemal sunal'ı seven herkes çok iyi bilir. zaten bunun için izlerler.
    - kemal sunal mükemmel aktördür, çünkü kardeşim 4 yaşındaydı gülüyordu, ben 7 yaşındaydım gülüyordum, annem 40 yaşında gülüyor, babaannem 70 yaşında, o da gülüyor.
    - kemal sunal abartılmış ve abartılmalıdır. çünkü o ve onun gibilerin sayısı çok çok azdı ve şimdi bile çok çok azdır.
    - kemal sunal'a laf atmaya çalışan bu kadar dangalak varken, evet kemal sunal abartılmayı sonuna kadar hak etmektedir.

    evet, kemal sunal sinemamızın baş tacıdır. ayrıca bu entry, sinemasını beğenmeyen aşağılık kompleksli suser'lara selam eder. troll bile olsa, yazar yazardır.

  • --- ercu ve behzo spoiler ---

    ercument cozer ve behzat c'yi "kesin ayni soyadina sahipler bunlar kesin!!!!1!!" diyerek kardes yapan sevgili romalilar, unutmayalim ki behzat'in soyadinin ne oldugunu sadece izleyiciler olarak biz bilmiyoruz, ama soyadin sahibi olan behzat biliyor. eger ercument'le soyadi ayni olsaydi bunun bi pesine duserdi nooluyo la falan derdi.

    --- ercu ve behzo spoiler ---

  • fantastik romanlara yıllarını vermiş biri olarak rowling'in tolkien ile kıyaslanması kesinlikle hakaret filan değildir. tolkien'in romanları müthiş zengindir, diller, alt kültürler, ırklar, coğrafyalar, destanlar, şiirler... rowling'in romanları ise farklı bir çeşitlilik içerir. büyüler, eşyalar, mekanlar, isimler, karakterler.... ayrıca rowling'in dili daha basit olduğu için çok daha akıcıdır. son kertede tolkien'in eserleri ciddi anlamda ağır bassa da, rowling'in eserlerinin yaşattığı coşkun mutluluk duygusu da yabana atılamaz. bu nedenle iki yazarı da birbirleri üzerinden küçümsemek çocukça bir sidik yarışından başka bir şey değil. ikisi de iyi ki varlar.

  • günlük hayatta başımıza gelen zamanda yolculuk deneyimleri.

    sabah denize sıfır evimizde uyandık. perdelerimizi açtık ve güneş ışığı çarptı yüzümüze. işte ilk yolculuğumuz! yüzümüze düşen fotonlar aslında 10 bin ila 170 bin yıl öncesinde güneş'in çekirdeğinde üretildiler. yüzeye ancak ulaşabildiler ve dünyaya kadar 8 dakikalık bir yol kat edip gözümüze ulaştılar. yani güneş'e baktığımızda aslında onun 8 dakika önceki halini görüyoruz.

    giyindik evden çıktık, şanslıyız çünkü evimizin dibinde metro var. hem de 100 km/sa hızla gidiyor. biz bu metroyla 1 saat yolculuk ettiğimizde, duran insanlara göre saniyenin katrilyonda 1'i kadar zamanda ileriye gitmiş oluruz. yani onlardan daha az yaşlanırız, çünkü hız, zamanın akışını yavaşlatır.

    yolculuğun ardından iş yerimize vardık ve ofisimiz bir gökdelenin en tepesinde. bütün bir yıl orada çalıştığımızda deniz seviyesinden hiç ayrılmamış bir insana göre saniyenin milyarda biri kadar daha fazla yaşlanırız. çünkü kütle çekimi zamanı yavaşlatır. yani dünyanın merkezine ne kadar yakınsak zaman bizim için o kadar yavaş akar.

    yorgun bir iş gününün ardından evin yolunu tuttuk. hava karardı. gökyüzüne bakıyoruz:

    en parlak cisim ay, ışığının bize ulaşması 1,3 saniye sürüyor. yani yaklaşık 1 buçuk saniye önceki halini görüyoruz.

    venüs, ışığı 3 ila 13 dakikada bize ulaşıyor.

    mars, ışığı 4 ila 20 dakikada ulaşıyor.

    jüpiter'e baktığımızda onun 35 ila 52 dakika önceki halini görüyoruz. zira ışığı bize bu kadar zamanda ulaşıyor.

    neptün'ün güneş'ten yansıttığı ışığı bize tam 4 saat 40 dakika sonra geliyor.

    biraz daha uzaklara bakalım. örneğin en yakın yıldız, alpha centauri, bizden tam 4 ışık yılı uzaklıkta. yani tam 4 yıl önceki halini görmekteyiz onun.

    samanyolu'na en yakın galaksi andromeda ise tam 2,5 milyon ışık yılı uzaklıkta. yani şu an o galakside bizim gibi canlılar bulunsa ve çok çok güçlü teleskoplarla dünya'nın yüzeyini inceliyor olsalar, insanların varlığına ait en ufak bir kanıt bulamayacaklar. çünkü dünyanın 2 buçuk milyon yıl önceki halini görecekler.

    en uzak galaksi ise tam 13.1 milyar ışık yılı uzaklıkta. işte bu kısmı kafada canlandırmak zor. biz tam 13 milyar yıl önceki halini görüyoruz bu galaksinin.

    gökyüzü gözlem şenlikleri bittikten sonra perde çekilir ve yatağa girilir. hadi uyu artık geç oldu.

    yaşayan herkes için zaman sadece kişiye özgüdür. saat kaç dediğimizde ortak yanıtlar veriyoruz evet ama saat sadece başka bir saat referans alınarak yapılmış bir aygıttır. yaşamımızı kolaylaştırmak adına ortak zaman dilimleri oluşturulmuştur. ama gerçekte içinde bulunduğumuz zaman tamamen bize özgüdür. eşsizdir. bizim nasıl yaşadığımıza bağlıdır.

    not: bu yazıdaki zamanda yolculuk konsepti dışındaki her şey hayal ürünüdür.

  • içinde hababam sınıfı olması bazı yazarları şaşırtan liste. lan türk sinemasını geçtim dünya sinemasında kaç tane film var defalarca izlesen de her seferinde kahkahalarla güldüğün? kaç tane film var hababam sınıfı kadar bizden?

  • youtube'da video izlerken her seferinde kutuları & ek açıklamaları kapatmaktan gına geldiyse bu zımbırtıları temelli kapatmanın bir yolu var.

    1-) sağ en üstteki profil fotoğrafınıza tıklayıp, açılan pop-up'ta ayarlar simgesine tıklayın.
    http://i.imgur.com/lo8082e.jpg

    2-) ayarlar sayfasında soldaki navigasyon bölümünden "oynatma" / "playback" kısmına tıklayın.
    http://i.imgur.com/7awthlk.jpg

    3-) gelen sayfada orta bölümde "ek açıklamalar ve etkileşimler" / "annotations and interactivity" başlığı altındaki kutucuğun işaretini kaldırın.
    http://i.imgur.com/mxwqpfc.jpg

    tebrikler... her video için hayatınızdan 1-2sn daha kazandınız.

  • benim iki tane kedim var, birisi golge birisi lucy.
    golge tekir, neredeyse onu askin yildir beraber yasiyoruz, tek gozu yok oglumun, biraz haseredir mahallenin korsani.
    bu bayram gununde evden herkes akraba ziyaretine gitti, ben hasta oldugum icin evdeydim, tam uyurken golgenin cigligiyla yankilandi apartman.
    biz golge disari kolay cikip gelsin diye dis sokak kapisinin altindan kucuk bi karecik actirtmistik, kosarak asagi indim, golge o acikligin onunde, bi serefsiz oradan boru sokmus hala vurmaya calisiyor. actim kapiyi kucuk bi kiz cocugu, bagirdim cagirdim, golge arkama gecti hemen.
    sakinlesince kizi kucagima oturtup sordum, ablacim bu boruyla seni dovseler ne hissedersin? diye.
    beni bununla dovuyorlar abla, ama bi daha ben kedileri bununla dovmem soz dedi, gitti.

    ne bileyim be, ben hasta halimle yataktan kedimin miyavlamasina kosarken nasil insanlar ana baba oluyor. allah belalarini versin.

    hayatımda hiç daha çok ağladığımı anımsamıyorum..
    gölge
    2006 - 2015
    (bkz: #49968495)

  • yanlış bilmiyorsam;

    zamanında derin denizlerinde petrol olduğu keşfedildiği zaman, petrol çıkarma şirketleri bu konuda hiç bir bilgisi olmayan, eğitilmiş personeli olmayan ülkeye akın ettiler. ancak norveç devleti petrolu kendi çıkaracağını açıkladı ve personel eğitmeye başladı, teknik adamlar yetiştirmeye başladı. tahmin edeceğiniz gibi ilk seneler verimli bir çıkarma yapamadı devlet, teknik bilgiye sahip personelin eğitilmesi zaman aldı. ama sonrasında gerek teknik altyapısını kurup, gerekse eğitimli işgücüne sahip olunca devlet petrol geliri üzerinden hiç bir şirketle gelir bölüşümüne gitmedi. bu yaz gezdiğim kadarıyla tüm yollarını ve altyapısını yeniliyor. ülke avrupa birliğine girmiyor, çünkü petrol geliri nedeniyle cari fazlası var, fazla veren ülkelerin ab'yi fonlaması gerekiyor. bunun yerine her yıl fazlasını halkına planlı bir şekilde harcıyor.

    ders alınacak çok nokta var sanırım.

  • nolan'ın gotham'ı chicago iken, burton'ın gotham'ı gothamdır. gece yarısı bağcılar'da olma huzursuzluğunu verir burton gotham'ı; bir de gotiktir, grotesktir. batman'in ruhunu iyi yansıtır. nolan gotham'ı adamı germez, en fazla öğle vakti etiler gibidir, klasik amarigan şehridir işte. senaryo olmasa at gitsin nolan gotham'ını.

    haa ama nolan'ın batman serisi senaryo olarak daha derindir, burton ona göre masalsıdır ama bu başka bir versusun konusu.

  • (bkz: retorik soru)

    yine de olayı sayısala dökmek maksadıyla, 2010'da bir internet sitesinde yapılan ve 600 kişinin katıldığı anket sonucuna göre, kitap kapağının karar vermede %79 etkili olduğu ortaya çıkmış. kapağın karar vermedeki önemsiz ya da baskın rolü toplamda %8, minör ve major rolü toplamda %89 olarak belirlenmiş ve cover matters başlığı ile yayınlanmış.

    nihayetinde kitap dediğimiz de yayınevleri için bir tüketim ürünü olduğundan, o da marketing araştırmaları, "90 saniye kuralı" ve "z stili" ambalaj tasarımına tâbi. bu yüzden kitap kapağı tasarlayan tasarımcılar var, demek ki kapak önemli.

    benim üç favorim var; misal, aynı kitabı biraz daha fazla ödeyerek bu üç tasarımcıdan birinin kapağıyla almayı tercih ederim. biri daha önce bahsi geçen hasan ali yücel klasikleri serisi tasarımı, tasarımcısı kim, bilmiyorum. diğer iki tasarımcı ise can yayınları'ndan utku lomlu ve penguin random house'dan chip kidd.

    güzel kapak karar vermede etkili en önemli faktör değil ama önemli faktörlerden biri özetle.

  • ben ve kardeşim kadar çok sevdiğim 6 kişilik arkadaş grubumuzdur.

    maç geceleri birinin evinde toplanıp metallica'nın pantera'nın gözüne vurup, jordan'lı duncan'lı cartler'lı tmac'li kadroları ayıla bayıla izlerdik. ortaokuldan sonra yarı yarıya bölünüp farklı iki okula gitsekte evler göt göte olduğu için maç ve metal geceleri hiç bitmedi. alper rap severdi ama çok sorun etmezdi zira iyi müziği takdir eden çocuklardık. domination çalarken koltukların tepesinde gezen yine alper'di.

    yeni bi grup keşfetmek o zaman dünyanın en büyük olayıydı. maltepe pazarından talan ettiğimiz cdleri kasetleri hunharca dinlerdik.

    aramızda en eski tanışanlar olarak ben serkan ve alper ilkokul 2'den beri; diğer çocuklar da ilkokul 5 den sonra dahil olmuşlardı aramıza. kimin ailesi hangi mezheptendi nerden göçmüşlerdi kimse bilmezdi. birbirimizi bilirdik. anne babalarımızı, her birinin abisini ablasını kardeşini kendi ailemiz gibi severdik. bazı günler 3-4 kere buluşurduk. görüşmediğimiz gün olmamıştır o dönemlerde muhtemelen. serkan'la can'ın alevi olduğunu belki 16-17 yaşımdayken öğrenmiştim. eskiden böyle şeyler umursanmazdı.

    ortaokul'da fight club vizyona geldiğinde dövüş filmiymiş la gidek diyip sinemadan mal gibi çıktığımızı, meclis parkında ankara'nın soğuğu götümüzdeki boku dondursa da oh lan biralar ısınmıyo en azından diyerek yanımızdaki kızlara artislik yapmaktan bizi hiç bişeyin alıkoymadığını, dikmen vadisi hala inşaatken dağı daşı aşıp atakule'ye dreamland'e gittiğimizi hiç bir zaman unutmayacağız. zamanı geldi hem birbirimizle hemde başlakarıyla kavga ettik, zamanı geldi sarılıp o çok güzel gülen kızlar için ağlaştık. ne içiyonuz la burda diye polis toplardı eşşek kadar adamlar kuzu gibi anne babamızı beklerdik karakolda huehe gelselerde çıksak diye. bunlardan daha önemlisi kimseye haksızlık adaletsizlik yapmadık ailelerimiz iyi yetiştirmişti bizi.

    üniversiteden sonra araya şehirler girdi. yiğit ve ben eskişehir'e, can, alper ve serkan ankara'da kaldılar. buğra da mersine gitti. bi kaç yıl içinde bi şekilde ayarlayıp yine tam kadro görüşebildik ama ondan sonra eksiksiz buluşamadık hiç.

    evli çocuklu adamlar oldu bazıları, ben boşandım. 35'e merdiven dayadık her birimiz. hala dört gözle tam kadro buluşacağımız günü bekliyoruz.

    edit: iş bu yazı yüksek derece alkol etkisiyle yazılmıştır. özledim piçler.

  • çanlar kendisi için çalıyor.

    çalıyor çalmasına da bi bok olmuyor.

    şu ana kadar ortaya çıkanları kendisi değil de herhangi bir erkek yapmış olsaydı, dava çoktan erkeğin hayatıyla birlikte kadının lehine sonlanmıştı.

    bu kadar delil ve mevzuya rağmen erkek tarafının hala bir şeyleri ispat etmek için kıvranması çok sakat bir durum.

    amber heard'ün alacağı ya da almayacağı ceza bir noktada dünyadaki tüm erkekleri ilgilendiriyor bu yüzden.

  • şimdiii bi kaç gün önce bu başlığa gene denk gelip, neyse yazma demiştim, debe'de tekrardan denk gelince yazmaya karar verdim.
    yaklaşık 7-8 ay öncesine kadar sektörün en içindeki adamdım.
    çok iyi firmaların hem üretim departmanlarında hem kalite departmanlarında hem de arge departmanlarında uzun süreli bir geçmişim var.
    bu durum yaklaşık 2 sene kadar öncesine göre çok mantıksızdı çünkü markalar kendi ürünlerine (markalarına zarar gelmemesi adına ve müşterileri kendilerine bağlama adınasadık müşteri oluşturma ve güvenli marka yaratma stratejisi adına) çok önem verirler ve çok titiz davranırlardı(büyük markalardan bahsediyorum).
    paranın para olduğu zamanda ufak bir reçetesel hata sebebiyle 3 milyonluk ve 10milyonluk ürünleri rework yaptığımızı bilirim ki bu durum markaların kendi ürünlerine ne kadar çok değer verdiklerini gösteriyordur.

    fakat sektörde de enflasyon çok can yakmaya başladı. eskiden fason üretim yapmayan fabrikalar bile verimli çalışma oranlarını arttırmak ve hatlarının boş kalmaması için bu işlere girmeye başladılar.
    fason üretim : kendi fabrikanda başka markaya üretim yapmak.
    böyle olunca iyi fabrikalarda fason üretimler yapılmaya başlandı.
    biraz daha zaman geçince fason üretilen ürünlerin maliyetleri bi tık altta olduğu için satış miktarları arttı ve kaliteleri düşmedi.
    biraz daha zaman geçince fabrikalar bu fason üretimden pay almak için(çünkü ayakta kalmaya çalışıyorlar) sıraya girdiler.
    bunu fırsat bilen fason üretim yaptıran firmalar da tabii ki fiyat kırmaya başladılar. fabrikaların kar oranları düştü ama en azından işçilik maliyetleri hatları boş kalmadığı için daha makul seviyeye geldi.

    tabii bu fason üretimin şartları var. hem fabrikanın kalite biriminden kalite oluru alıyorlar(sanmayın ki her insan bu işi boş veriyor, bu işi hakkıyla yapan sektörde çok değerli insanlar var ve yasa dışı bir şeyin olmasına o fabrikadan maaş alıyorlar diye izin verecek değiller. baktılar artık olmuyor, baskı çok fazla, en kötü sektörü bırakıyorlar benim gibi), hem de fason üretimi yaptıran firmalar da üretim esnasında ve herhangi bilinmeyen bir zamanda fabrikaya denetçi gönderip üretimi ve genel akışı denetliyorlar ve puanlama yapıyorlar.
    uygun olmayan durumlarda o fabrikada katiyen üretim yaptırmıyorlar.
    ve evet kendilerine ait reçeteleri var ve çoğu zaman kaliteli reçete içeriklerine sahipler.
    o yüzden 2 farklı bölgeden denetimden geçen bir ürünün daha uygun fiyata alınabilmesi nereden bakarsanız bakın tüketicinin lehinedir.
    hijyenik ve kurallara uygun üretilmiş olma ihtimali daha yüksektir.
    ytd.