hesabın var mı? giriş yap

  • zamaninda $arkilarindan birinde 'kapansin camiler,açilsin meyhaneler' cümlesi geçtigi için kasetleri toplatilan ve bu yonünü de çogu kimsenin bilmedigi arabeskçimiz,babamiz.

    $u yukardaki cümleyi en keskin radikal tavuklar bile soyleyemedi diye biliyorum ben,yanli$im varsa düzeltin agam.

  • sarkinin sozleri kemalettin tugcu tarafindan turkceye de cevrilmistir.. ustadin 'hunhar suclu' adli eserinden aynen aktariyorum:

    pencereye yanastigi vakit
    bir de ne gorsundu
    cresendoya kesmisti ortalik
    kizcagizin evine girmis
    halida kan lekeleri falan
    anlatilir gibi degil yani
    yavrucak masanin altina saklanmis
    caresiz bir haldeymis
    usuyormus ayaciklari
    oradan yatakodasina seyirtmis
    sonu gelmismis minik yavrunun

    ayse iyi misin evladim
    ayse iyi misin
    iyi misin ayse
    ayse iyi misin
    evladim iyi misin
    iyi misin ayse
    ayse iyi misin
    iyi misin ayse
    sana diyorum ayse
    iyi misin
    ayse iyi misin
    iyi misin ayse

    ayse iyi misin
    ayse konusur musun lutfen
    bir isaret var pencerede
    bagirttirmis seni herhalde
    ayseeee!
    kizcagizin evine girmis
    halida kan lekeleri falan
    anlatilir gibi degil yani

    seyirtmissin yatakodasina
    ne fayda
    vaden yetmis aysecik

    ayse iyi misin
    cocugum iyi misin
    ayse iyi misin
    iyi misin
    hunhar bir suclunun
    saldirisina ugradin

    avluya gelmisler
    gunlerden pazarmis
    ne kara bir gun, yazik
    suni teneffus mu dersin
    usuldan kalp atislari mi
    kar etmemis
    ahh ayse ah
    ayse iyi misin
    evladim ayse iyi misin
    iyi misin ayse
    ayse iyi misin

    ayse konusur musun lutfen
    iyi misin

    ayse iyi misin
    cocugum iyi misin
    iyi misin ayse
    ayse iyi misin
    iyi misin ayse
    hunhar suclu
    vurdu seni

    tamam, tantana yaratmayin
    toplanmayin lan dagilin

    iyi misin aysecik
    gulec yuzlu cocuk
    iyi misin
    ayse iyi misin

  • bakterilerin -ella ekiyle bitenlerinin genelde gram negatif olması ve bunları bulan adamların genelinin -hoca söyledi- isim verirken eşlerinin adlarını kullanmaları. hayatım yeni bir bakteri buldum, senin adını veriyorum. asfadkjhsfak. bizde olsa kan çıkar lan yuva yıkılır. bakteri sensin, bilimin de sana girsin. yapacağın buluşu seveyim ben gidiyorum!!

  • müslüm gürses'i nerede sevdim ben biliyor musunuz?

    bir gün ona şaka yapılmıştı. müslüm baba'nın orkestrasına darbukadan hiç anlamayan bir adam oturtmuşlardı (sözde asıl darbukacısının eşi doğum yapmış). neyse işte müslüm gürses hazırlandı, şarkı çalıyor falan..ama darbukacı tam anlamıyla içine ediyor şarkının..müslüm gürses baktı böyle 1-2 falan olmuyor..durdurdu..inanılmaz sakin bir şekilde problemin neden kaynaklandığını sordu darbukacıya... sonra tekrar denediler, tabii yine olmadı falan..müslüm gürses yine çok sakindi. hatta ona darbukayı öğretmeye çalıştı kendi yanına gidip, ne yapacağını anlatmaya çalıştı falan..“çok basit bak yapabilirsin” falan dedi, cesaretlendirmeye çalıştı adamı. ne bilsin adamın ona şaka yaptığını… sonra tekrar..sonra tekrar.. darbukacı her seferinde şarkıyı katlediyor... bu durum uzun bir süre devam etti fakat baba en ufak bir kelime etmedi, hiç de sinirlenmedi. hatta en sonunda şakayı planlayan program sunucusu ayaklandı ve yalandan baya kızdı darbukacıya "beyefendi yapamıyorsanız gidin" falan dedi, ortalığı biraz karıştırmak istedi. darbukacı da "tamam o zaman ben gidiyorum" falan dedi kalktı ama orada baba devreye tekrardan girip "darbukacı gidemeeeeeeeezzz" dedi, yine destek çıktı adama ve bu durumu orkestranın içinde eritebileceklerini falan söyledi.

    hani bu şakayı planlayanlara göre normalde müslüm baba'nın zıvanadan çıkması ve olayların komik bir hal alması planlanıyordu ama o kadar naif ve ince bir adam vardı ki karşılarında, umdukları gibi olmadı.

    ben işte ilk kez orada çok sevdim onu. inanın o şakayı bi bülent ersoy'a veya muazzez abacı'ya veya bi ibrahim tatlıses'e falan yapsaydınız, verecekleri tepki çok başka olurdu. elleri ayakları falan titrerdi. bağırır çağırırlardı adama..belki iki dakikada kovarlardı. tam da şakacıların arzuladığı şeyler gerçekleşirdi.

    düşünmeden hızla kalp kıran, empati yoksunu insanları sevmem ben. müslüm gürses öyle değildi ve yine her zamanki gibi iyiler önce gitti.

    bazen isyan ediyorum bu sıralamaya. ruhun şad olsun baba.

    not: bu arada ilgili şaka şuradan izlenebilir.

    edit: link yenilendi. uyarısı için @scarletletter'e teşekkürler.
    edit2: link bir daha yenilendi (niye sürekli kaldırıyorsunuz ulan müslüm gürses şakasını internetten). @rahatsizadam'a teşekkürler.

  • dinleyeni, seveni, sayanı gözümde otomatik olarak kalitesizleşen kişi. adına aşk dedikleri ve büyük çoğunlukla salt aşk ile zerre alakası olmayan taklit ve kopya ilişkileri hayatının merkezine koyan zavallılarca girdiği o ağır abla tripleri karizmatik bulunur. "ah ulan biz neler çektik be" temalı leş arabesk kültürün on yıllardır genelde erkeklere hitap etmesi ulaşılmamış kitleler doğurdu, bu durum da aynı kültürün pop soslu lacivertini günümüzde doğurdu. benzerleri hep vardı ancak imaj olarak bu en güncellenmişi ve genele hitap edeni. sürekli bir dert hali, 1.çoğul şahıs ekli kopya sözler. "'rakı candır'cı kadın modeli" de bunu dinleyen kitle işte. erkekler de geri kalır mı tabii modern arabeskten, hemen nasipleniyorlar.

    özet tanım: türkiye'ye yakışan kalitedeki pop yıldızı.

  • hedefli harcama yapmaya özen gösterin.
    buna düzen ekleyin.
    eğer ki gerçek anlamda birikim yapmak istiyorsanız para biriktirmekten daha çok düzenli harcama yapın.

    sabit harcamalarınız olsun. ekstralarınızı ayın ortasından belirleyin.

    bir sigorta fonu gibi mantaliteniz oldun.
    yaşadıklarınızı yaşamınıza göre endestekleyin fakat risk oluşturabilecek her durum için fonlanma yapın.
    yani; atıyorum 100 lira kazanıyorsunuz diyelim.
    100 liralık bir kazanç size neler yapmayı, ne gibi yaşam sunmayı belirliyor? yaşam kalitesindeki etkisi nedir?

    atıyorum kazandığınız bu miktarda ideallerinizi beliyorsanız muhtemelen en güzel telefonu, en iyi ayakkabıyı kullanıyorsunuzdur. bu süreçte aksesuar veya seçenekleriniz çoksa bunlar muhtemelen eskimeye açık, kırılmaya, dökülmeye, kaybolmaya da meyilli şeylerdir. alım gücünüz ortalamanın gerisinde olup. fakat; ben her şeyin iyisini kullanırım mantığını yaşıyorsanız eğer...

    işte burada fonlama devreye giriyor.
    yani aldığınız her şeyin bozulma, çalınma, kaybolma ihtimali için köşeye ayrı bir para atın.

    diyelim ki atmadınız ve para biriktiremiyorsunuz.

    ne oluyor bu sefer?

    telefonunuzun camı kırıldı diyelim. direk biriktirdiğiniz paradan alıyorsunuz.
    arabanızın motorunda sıkıntı var ya da sigorta zamanı geldi.
    direk biriktirdiğiniz paradan çekiyorsunuz.

    bu gibi seçenekleri yaşam kalitesinin üstünde tutarsanız arada paranızın yetmediği ya da yetişemeyeceği dengesizlikler ortaya çıkıyor bu sefer eksiye düşüyorsunuz hatta gümünüzü kurtaramıyorsanız bile.

    sonrada karta yükleniyorsunuz. sonrada eksi de olduğunuz için para biriktirme hırsınız hiç oluyor.

    o yüzden yaşam standartlarınızı iyi değerlendirmek istiyorsanız. ideallerinizi paranıza göre; paranızı hedeflerinize göre, hedeflerinizi belirlediğiniz düzene göre sıralayın.

    bunu çok iyi yaparsanız paranız artıya geçecek ve siz bunu fazlalık olarak gördüğünüz de harcamak yerine biriktirmeyi seçerseniz çok daha iyi güvence sahibi olursunuz.

    insanın köşe de parası olması, kendisini güven de hissettirir.

    bu da duruşu. özgüveni, ve doğru kararlar almayı yeğler.

  • 1923-1984 yılları arasında yaşamış olan sülün osman'ın gerçek adı osman ziya sülün.

    kendisi dolandırıcılar kralı diye biliniyor. yaptığı işlerle(!) dolandırıcı lafını tam manasıyla hak edenlerden biri.

    sülün osman'ın ilk kurbanı 1948 yılında fatih'te yeni tuttuğu evin sahibi ancak bu olayın nasıl olduğuna dair pek bir detay yok. o'nu asıl özel kılan şey ise bu başlangıçtan sonra yaptıkları...

    sülün osman'ın nam salmasını sağlayan olaylar 1950 ve 1960'lı yıllarda yaşanıyor. galata kulesi'ni, eminönü meydanındaki saati, şehir hatları vapurlarını ve boğaziçi köprüsü gibi kamu mallarını vatandaşlara satan ya da kiralayan sülün osman, bu sayede tanınan biri haline geliyor.

    dolandırıcılar üstadının taksim'in girişine paspas koyup gelenden geçenden para almışlığı bile var.

    anlatılanlara göre sülün osman, bu işin inceliklerini kumkapılı bir rum'dan öğrenmiş. sonrasında ise işe kendi yorumunu da katarak inanılmaz boyutlara ulaşmış.

    1962'de hapishanede "alınteriyle yaşamak" adlı bir konferans bile vermiş sülün osman.

    şöyle efsane bir alıntı ile noktalayalım:

    "benim dolandırdığım insanlar dolandırıcıydı aslında. yani bana yaklaşma sebepleri beni dolandırmaktı. on tane bilezikle geliyorum adamın önüne akşam vakti. kuyumcunun kapısındayız. ve dükkân kapalı. karımın hastalığını anlatıyorum, acilen bilezikleri bozdurmam gerektiğini, o an nöbetçi eczaneye gidip hastaneden istedikleri ilaçları almamın şart olduğunu söylüyorum falan. hakiki olsalar bileziklerin fiyatı bin lira. diyorum ki 300 liraya ihtiyacım var. paranın gerisi umurumda değil, yeter ki karım ameliyat masasında kalmasın... adam sabah kuyumcuya gidip bilezikleri bin liraya bozdurabileceğini ve birkaç saat içinde havadan 700 lira kazanacağını düşünüyor. o arada benim ayakçım da ortaya çıkıyor ve o almak istiyor bilezikleri. telaşlanıyor adam kazanç imkânı kaybolacak diye. 300 lirayı verip alıyor bilezikleri, be de kayboluyorum ortalıktan. adam ertesi sabah kuyumcuya gidip de bileziklerin sahte olduğunu öğrenince, dolandırıldım, diye karakola gidiyor. ben aranıyorum. demiyorlar ki ona, be adam 1000 liralık bileziği 300 liraya almayı düşünürken aklında ne vardı, diye. gayet açık ki, beni dolandırmayı planlamıştı. ben hayatım boyunca beni dolandırmaya kalkışmamış tek bir kişiyi dolandırmadım."

  • hayatı boyunca her tür müzikle ilgilenmiş, hatta hayatını müziğe adamış biri olarak içinden çıkamadığım sorundur.

    1976'dan bu yana aktif, spotify'da aylık 14 milyon dinleyiciye sahip bir gruptur, hatta sözde o kadar popülerdir ki apple bir ara herkese albümünü bedavaya dağıtmıştı.

    arkadaşlar ben hayatımda şu cümleleri işitmedim, "u2'nun yeni albümü beğendim", veya "u2'nun en sevdiğim şarkısı x'tir", sanki herkesin farkında olduğu ama kimsenin konuşmadığı, tartışmadığı, dinlemediği bir grup. veya dinleyenler gizli gizli mi dinliyorsunuz, söyleyin de bilelim.

    neredesiniz lan siz?*

  • aslında pek çok kişi biliyor ama yakın çevremde o kadar çok bilmeyene rastladım ki burada da paylaşma gereği hissettim.

    sözlerini sezen aksu'nun yazdığı levent yüksel'e ait zalim şarkısının aslı azerbaycanlı sanatçı brilliant dadaşova'a ait bayatılar şarkısıdır. link. brezilya'dan romanya'ya, yunanistan'dan italya'ya, iran'dan özbekistan'a, isveç'ten hırvatistan'a, israil'den portekiz'e, rusya'dan türkmenistan'a ve daha isimlerini saysak bitmeyecek hemen hemen dünyanın her köşesinde bir adet cover'ı bulunur bu bestenin. bunda ezginin güzelliği kadar bestecisi eldar mansurov'un hiçbir zaman telif hakkı talebinde bulunmamasının da etkisi vardır.

    türkmenistanlı ashkhabad grubunun dünyaca meşhur besteci/müzisyen/dahi peter gabriel'in plak şirketiyle anlaşarak uluslararası bir üne kavuşmasıyla bayaty isimli cover'ları bestenin dünyaca tanınmasına ve türkmenistan versiyonu baz alınarak defalarca cover'lanmasına sebep oluyor. sezen aksu da bu versiyonu referans alarak coverlıyor zaten zalim'i. zalim şarkısı birden fazla düz uyakla yazılmış dörtlükten oluşurken, şarkının aslı bayatılar gerçekten de birden fazla bayatı'dan oluşuyor. bayatı azerbaycan türkçesinde mani uyağıyla yazılmış dörtlük demek. yani birinci, ikinci ve dördüncü dizeleri uyaklı, üçüncü dizesi serbest dörtlükler. (sezen aksu acaba ilk seferinde türkmen grubun enstürmantal versiyonunu değil de şarkının aslı olan bayatıları dinleseydi sözleri yine düz uyakla yazar mıydı merak etmiyor değilim.)

    şarkıda beni çok etkileyen bir dörtlük var. hepsi çok etkileyici ama bence bu bir başka.

    yanımda qal biraz da
    göz yaşı var arazda
    yar yuxusunu danışıb
    şekli qalıb arazda

    türkiye türkçesi şöyle;

    yanımda kal biraz da
    göz yaşı var arazda
    yar rüyasını anlatmış
    görüntüsü kalmış arazda

    azerbaycan'ın bölünmesini simgeleyen ve azerbaycan ile iran sınırından geçen araz (aras) nehrinin azerbaycan edebiyatında çok önemli bir yeri vardır. araz nehri denildiği zaman ayrılık, hasret, gözyaşı, ailelerin ve vatanın bölünüp parçalanmış olması akla gelir. bu sebeple sıklıkla azerbaycan bayatılarında yer bulan araz nehri bu şarkımızda da karşımıza yukarıdaki dörtlük ile çıkıyor.

    aç parantez

    türklerde şamanizm'den kalan bir adet var. rüyayı suya anlatmak. anadoluda olduğu gibi azerbaycan coğrafyasında da halen geçerli olan bu adete göre kötü bir rüyanın suya anlatılırsa rüyadan kaynaklı yaşanan korku, endişe, huzursuzluk gibi kötü duygularında suyla beraber akıp gideceği ve kişinin bu olumsuzluklardan arınacağına inanılırmış. çok kötü bir rüya gördüm diyerek nefes nefese kan ter içinde uyananlara varsa yakında bir arık, dere veya çay yoksa çeşme suyu açılır ve rüyanı suya anlat rahatlarsın denirmiş.

    kapa parantez

    dörtlüğe göre sevgili kötü rüyalarını (düşüncelerini) ayrılığın sembolü olan araz nehrine anlatmış, gözyaşları akmış gitmiş ama rüyanın görüntüsü suda kalmış.

    bunlar nasıl imgeler bunlar nasıl anlatılar. şarkı mı dinliyoruz güney kore psikolojik mistik gerilim filmi mi izliyoruz belli değil. sezen aksu'nun da hakkını yemeyeyim ama levent yüksel'in aldatılan bir kamyoncuyu oynadığı ve klibin sonunda bence hiç gereği yokken diğer adamı tokatlayıp kadını da "bence" biraz tartakladığı (tartışılır kesin tartaklamıştır demiyorum) zalim neredeeee bayatılar nerede.

    bu kıymetli şarkının sözlerini yazan şair vahid aziz ve bestekarı eldar mansurov'a selam olsun bu entry.

  • bu adam çok büyük adam. bu adam eşi benzeri görülmemiş bir adam.

    bütün doktorların yataktan çıkmamalısın uyarısı varken bu adam hasta yatağından kalktı ve hatay benim şahsi meselemdir diyerek ordu ile beraber adana'ya gitti. avrupa basınında türklerin babası hasta manşetlerine yanıt verdi, buradayım dedi. hatay'da bulunan fransız ordusuna “çıktınız çıktınız çıkmazsanız giriyorum” dedi.

    ya şimdi ne oluyor? elin fransız çizimcisi “tanka bile gerek yok” temalı karikatür çizerek bizimle alay ediyor. vatan parçamız olan hatay'a yardım gitmiyor.

    bu adama ihanet edenler inşallah bunun hesabını verecek.

  • az önce odatv filigranı ile yapılan söz konusu operasyonun görüntülerini izledim.

    ilgili görüntüler

    hepi topu; balkondan atılmış bir kavanoz içinde bir kaç söbek yerli ot (esrar) ile evde mevcut oyuncak araba içerisinde bulunmuş küçük bir parça yabancı ot (skunk) söz konusu. görüntülerde kişisel kullanım için olduğu belli olan bir grinder (öğütücü) var.

    yani kişinin sadece içici olduğunu belli eden miktarlar bunlar. ayrıca kimyasal (met, eroin, kokain, bonzia, hap vb) bir uyuşturucu bile söz konusu değil.

    anlayamıyorum gerçekten... bunca polisi toplayıp sabahın köründe eve operasyon yapacak ne var?
    işin magazinsel boyutu var diye desem, öyle çok magazinsel bir fügür de değil kişi...

    ülkenin limanlarında konteyner konteyner uyuşturucu trafiği var. her ay ''yapılan ihbarı değerlendirip, en yüksek miktarda bulunan uyuşturucu'' haberleri var!! yurtdışı uyuşturucu baronlarının ve bağlantılarının ülkemizde rahatça dolaştığı hatta birbirleri ile çatıştığı haberleri var.

    daha komiği geçenlerde gördüğüm bir sosyal medya paylaşımı var ki; iki gurup cadde ortasında kavga ediyor ve aralarından polis ekip arabası geçiyor. olaya müdahil olmayı bırakın, olay bölgesinden ufak ufak öyle bir uzaklaşmaları var ki... güler misin? ağlar mısın?

    kıyılara vuran cesetler, sinan ateş gibi vakalar, faaili meçhuller, karakolda polisin polisleri vurduğu cinayetler vs vs vs...

    ama onlarla ilgili bir gelişme yok. ancak 2-3 parça otu olan bir kadına yapılan şafak baskını var.

    dünyanın bir çok ülkesinde legalleştirilmiş olan bir keyif verici madde söz konusu.
    3-5 seneye bizde de başlar yasal olsun tantanası.

    gençleri zaten met belasına düşürmüşler! zamanında 3 kuruşa piyasaya sürdükleri meti, şimdi pırlanta fiyatına satıyorlar sokakta. parası yetmeyen kumara düşmüş, gaspa düşmüş, fuhuşa düşmüş...

    ama haberlerde kalben'e yapılan operasyon var. bir de kadının az bir parasını görüntülemişler. algıya bakar mısın?

    yazık ...

    gerçekten yazık...