hesabın var mı? giriş yap

  • bu hafta boomcu onur'un yardırdığı dizidir.

    --- spoiler ---

    "evlencem ben para lazım. kızı istemeye gittik verdiler.biz verirler diye düşünmüyorduk, bütün planlar altüst oldu. biz oraya ayağımız alışsın diye gittik, ailecek şaşkınız."

    --- spoiler ---

    açıp açıp izliyorum sahneyi.

  • türkan şoray 'ı sevilesi kılan şey salt güzelliği değildir. bu toprakların gördüğü en mütevazi insanlardan biridir.

    birkaç yıl önce kendisini bodrum'da gördüm. bildiğin gördüm dibindeydim çünkü. 3 günlük "şöhretler" koruma ordusuyla gezerken türkan hanım çıkmış sokağa sevenleriyle (ki sanırım sevenleri tüm türkiye oluyor) hasret gideriyordu.

    kendisine birşeyler söyleyen herkese cevap verdi, sarıldı, öpüştü, gözlerinin içi gülüyordu. demek gerçekten varmış böyle birşey insanın içinin güzelliğinin dışına vurması.

    türkan şoray bu toprakların en güzel kadınıdır, en güzel insanıdır. ilelebed de öyle kalacaktır.

  • isim verip de rencide etmek istemiyorum ama, dünyaya geliş amaçları sadece national geographic'te yayınlanan belgesellerde gözükmek olan hayvanlardır. hayır bakıyorsun, tip desen yok; dünyaya bi' faydası desen, o da yok. ama bakıyorsun ayda en az üç defa belgeseli yayınlanıyor. yemin ediyorum bu belgesellerden elde ettiği kazanç benim kazandığım paradan daha fazla. kıskanmıyorum desem yalan olur. evet.

  • polonya'nın torun şehrinde, zamanında kopernik'in de tırmanarak gökyüzüne baktığı kilisenin kulesine tırmanılır. kule o kadar yüksek ve basamaklar o kadar dardır ki normal bir insan 3-4 kere dinlenerek ancak çıkabilir. kulenin tepesine geldiğimizde duvarda bir yazı dikkatimizi çeker;

    "bacaklarım koptu aq, huzur islamda"

  • adolf hitler'e suikast düzenleyerek darbe girişimi başlatmış alman subayıdır.

    20 temmuz 1944 günü hitler'in bulunduğu toplantı salonuna, içinde 970 gram ingiliz yapımı zaman ayarlı plastik patlayıcı olan evrak çantasıyla girmiş, çantayı masanın altına, hitler'in ayaklarının çok yakınına yerleştirmiş ve bir bahaneyle toplantı salonundan uzaklaşmıştır. tıpkı filmlerdeki gibi arkasında bomba patladığında o istifini bozmadan ağır ağır yürüyerek oradan uzaklaşmış, "bu patlamadan kimse sağ kurtulamamıştır nasıl olsa" diye düşünerek uçakla berlin'e geçmiş ve arkadaşkarıyla hemen darbe girişimini başlatmıştır. stauffenberg ve arkadaşlarının planı dahiyanedir: herkese "yönetimi ele geçirmek isteyen ss'ler führerimizi öldürdü. bu yüzden bu gözü dönmüş ss'leri durdurup düzeni sağlamalıyız" diyerek ss'leri tutuklama emrini vermiştir. ilk başta işler tam da stauffenberg'in istediği gibi gitmiş, berlin'de alman polisi ve diğer askeri birlikler hitler yanlısı ss subaylarını tutuklamaya başlamıştır. stauffenberg ve arkadaşları neredeyse tüm berlin yönetimini ele geçirmek üzeredir. fakat patlamadan sağ kurtulan hitler, kritik isimleri telefonla arayıp "ben yaşıyorum oğlum, siz ne bok yiyorsunuz lan orada" deyince bir anda işler stauffenberg'in aleyhine dönmüş ve darbe girişimi başarısızlıkla sonuçlanmıştır. sonrası ise malum: idam.

    peki hitler o patlamadan nasıl sağ kurtuldu?

    1) toplantı, doğu prusya'nın rastenburg kasabasında (günümüz polonya'sının ketrzyn kasabasında) hitler'in meşhur karargahı wolfsschanze (kurt ini) adı olarak bilinen, orman içinde gizlenmiş, son derece kalın beton duvarlardan yapılmış korunaklı binada yapılacaktı. bu binanın tüm duvarları yıkılmaz betondu ve dışarı açılan penceresi yoktu. bu da içeride patlamanın etkisini arttıracak, dışarı çıkamayan şok dalgası içeriyi adeta cehenneme çevirecekti. ancak hitler, havanın sıcak olduğu gerekçesiyle son anda toplantının konferans salonunda yapılmasını ister. hava sıcak olduğu için tüm pencereleri açık olan konferans salonunda patlama beklenen etkiyi göstermemiş, şok dalgası pencereden dışarı çıkarak patlamanın etkisi azalmıştır.

    2) aslında aynı patlayıcıdan iki taneyle toplantıya gelen stauffenberg, hitler'in toplantıyı 15 dakika erkene alması nedeniyle ikinci bomba düzeneğini çalıştıracak zamanı bulamamıştır. aldığı savaş yaraları nedeniyle sol gözünü, sağ elini ve sol elinde ise yüzük ve serçe parmaklarını kaybetmiş olan stauffenberg için iki arada bir derede bu düzeneği çalıştırma işi hiç de kolay değildi.

    3) hitler'in çok yakınına konulan çanta, son anda oradaki adamlardan birinin (albay heinz brandt) ayağına takılmış ve albay brandt içinden "hay zikicem şimdi çantasını da" diyerek çantayı aldığı gibi daha uzak bir köşeye, masanın ayağının öbür tarafına koymuştur (albay brandt'in bu patlamada bir bacağı kopmuş ve bir gün sonra hastanede hayatını kaybetmiştir).

    3) üzerinde haritalar ve bilimum askeri belgeler bulunan meşe ağacından yapılmış kalın ve ağır toplantı masası, adeta bir kalkan vazifesi görerek hitler'i korumuştur.

    hitler bu suikast girişiminden sağ kurtulunca kendisinin tanrı tarafından korunduğuna inanmış ve kafasında tasarladığı planı, tanrının onayladığı plan olarak düşünerek savaşın sonuna kadar bildiğini okumuş ve etrafındaki hiçkimsenin önerilerini dikkate almayarak savaşı kaybetmiştir (bkz: özgüven patlaması).

    ayrıca en güvendiği subaylardan birinin bile kendisini öldürmeye kalkışması neticesinde iyice paranoyaklaşmış ve etrafındaki herkesten şüphelenir olmuş. hal böyle olunca sürekli generallerin yerini değiştirmiş ve orduda işlerin aksamasına neden olmuştur.

  • “ kadına saygım büyüktür ama döverim “
    “ kadın dediğin dayak da yemeli “
    “ üç türlü kadın vardır : günlük, haftalık, ömürlük”

    yukarıdaki üç cümlenin sahibidir. ve bu cümleleri sarf edebilen birinin saygı görüp ünlü (!) olacağı tek yer de türkiye’ dir.

    bakın daha perihan savaş’ ı 80’lerde tüm gece dövmesi, yüzünü gözünü morartması, mahkemelik olmaları, üstüne bir de “ kendime hakim olamadım, onu öldürebilirdim “ diye ifade vermesi var.

    sonra derya tuna’ yı da dövdü diye manşetlere çıkmış. asena olayı desen zaten yakın geçmiş.

    hala mı “ ama sesi güzel yeaaa” ?

  • -ne kadar büyüdük sayın cumhurbaşkanım
    -kişi başı milli gelirimiz kaç kat arttı sayın cumhurbaşkanım
    -turizm sezonunda nasıl rekorlar kıracağız sayın cumhurbaşkanım
    -çamlıca kulesi gerçekten muhteşem, siz mi tasarladınız sayın cumhurbaşkanım
    -taksim 1000 yıldır hasret kaldığı camiye sizin sayenizde kavuştu, neler diyeceksiniz sayın cumhurbaşkanım
    -dünya bizi kıskanıyor mu sayın cumhurbaşkanım
    -yerli araba ne zaman yollarda sayın cumhurbaşkanım
    -uzay çalışmaları ne durumda sayın cumhurbaşkanım
    -petrol bulduk dediniz, kaç milyon milyar varil sayın cumhurbaşkanım

    soru işareti kullanmadım. çünkü bunlar soru değil. ezber cümle.

  • şu an haber türk'te pek cok chp'linin söyleyemediği şeyleri çat çat söylemektedir:
    “ biz gerçekten cocukları eğitmek istiyor muyuz? ben hic sanmıyorum. mesela yangını gerçekten söndürmek istiyor muyuz? hayır onu da istemiyoruz.
    istesek en basitinden bir uçağımız olur, helikopterimiz olur. simdi gelmis türkiye 2023'te aya çıkmayı planlıyor diyoruz, çıkamaz.
    amerika 1890'da uzay yasası çıkarma vizyonunu gösteriyor ve pek cok mars filmi cekiyor, ben bizim televizyona bakıyorum; kuruluş ertuğrul tuğrul, osman. bizden böyle bir halt olmaz. bana online eğitim çocukları nasıl etkiledı diyorsunuz, sanki öncesinde cok parlak bir eğitim mi vardı, şahtık şahbaz olduk.”

  • dolandırıcı mesajlarında, e-postalarında genellikle yapılan yazım yanlışlarının, cümle düşüklüklerinin bilerek yapıldığı.

    okur okumaz ulan bari dolandırmak istiyorsun bunu profesyonel bir şekilde yapsaydın dersiniz. kabak gibi ortada olan yazım yanlışları, cümle düşüklükleri size direkt dolandırıcı mesajı olduğu söyler. işin gerçeği onların tam olarak istediği de bu. sana değil, o yazım yanlışlarını anlamayacak kadar bilgisiz ve saf insanlara ulaşmak. amaçları seni son noktaya getirip vakit kaybı yaşamak değil. ilk mesajda seni eleyip sadece başlarına bela açmayacak saf insanları bulmak.

    kaynak: seth godin - this is marketing
    edit: imla

  • kendisini körü körüne savunan, hayata dar pencereden bakan reisçi tayfaya göre :

    "ya tayyip gitsin tamam ama kime oy verelim? kılıçdaroğlu'mu gelsin? lider yok lider!"

    işte bu zihniyete ibretle bakıyorum... yahu arkadaş sen koyunmusun? illa ki elinde değnek birilerinin seni gütmesi mi gerekiyor?

    ne lideri ya?

    şöyle etrafiniza bakın ya!...japonya, isviçre, danimarka, hollanda, isveç, norveç.... kim bu ülkelerin liderleri?

    tanıyor musunuz?

    ülkeleri şahıslar, aileler, kabileler, aşiretler yönetmez... bırakın artık şu orta çağ kafasını, sürekli biat edecek, tapınacak,kendisine köle olacağınız efendiler aramaktan vaz geçin artık.

    ülkeyi, devleti ayakta tutan kanunlardir, sistemdir, adalettir, sadakati ile değil liyakatli ile iş yapan bürokratlardir.

    bakın belçika'da iki yıldır hükümet kurulamıyor fakat saat gibi tıkır tıkır işleyen bir sistem var.

    hâlâ anlamıyormusunuz ? bir kişiye veya bir zümreye, bir fâniye tüm ülkenin geleceğini emanet etmek koca bir ülkeyi bir kişinin çıkarına alet etmektir.

    bizim millet olarak şahıslara ve güce olan zaafımiz bizi bu hale getirdi.. kafa olarak avrupalıların 17.yuzyilda geldiği fransız devrimi seviyesine bile gelemedik..bugün recep tayyip erdoğan yarın başka biri hepsi gelip geçici, hepsi memur hepsi sadece bir insan...mustafa kemal atatürk'ün dediği gibi :

    “benim naçiz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır. fakat türkiye cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır”

  • sakin sakin okumak isterseniz, bu filme gitmenin kimler için mantıklı ve kimler için mantıksız olduğunu anlatacağım ama önce şahsi şanssızlığımı anlatmak istiyorum. ha yok ben illa ergen ergen filme gidenlerle dalga geçeceğim diyecekseniz entryi okuma zahmetine bile girmeyin ne gerek var.

    öncelikle film açıklandığında resmen filme özel oluşturulan https://tstheerastourfilm.com/ sitesinde hiç bir türkiye şehri yoktu. öyle ki birkaç hafta önce yaptığım bir yurtdışı seyahatimde fıkra gibi bir olay olarak bu filme gittim. yirmi yuro verdim söylemesi ayıp. şimdi ise bir influencerın storysinde görünce türkiye'ye geldiğini öğrendim. türkiye fiyatının üç katına izlemiş olmak ve tatilimin 4 saatini o filme ayırmak biraz üzdü. bir de benim gittiğim salon aşırı boştu, herhalde avrupa'da zaten seneye turne ayağı olacağı için (en azından benim bulunduğum şehirde) çok ilgi görmedi? bilemiyorum.

    şimdi şu 'kim bir konser filmine gider ki ağbeğğğ mal mısınız' konusuna açıklık getirmek istiyorum.

    era's tour bir 'konser' değil, 'şov'. tabi ki şov dediğiniz şey de bir spektrum, örneğin beyonce'nin coachella konseri de bir şov. bu şovun netflix'teki kaydı ise bir şov kaydından öte yarı belgesel kıvamında. era's tour filmi ise hiç bir belgesel özelliği bulunmayan, sadece bir 'şov' kaydı.

    şov ve konser arasında ne fark var ne diyon lan filan diyen agresif arkadaşlarım olacaktır. siz de haklısınız, 'performans' algısı iki göbek atmak ve yalandan bir iki koreografi ezberlemek olan ülkemin pop konser kültürünü düşününce insan algılayamıyor.

    33,5 metre uzunluğunda bir ekran. ekranın önündeki sahneden seyircilere doğru uzayan yarım futbol sahası uzunluğunda bir 'podyum'. 90 kamyon ile taşınabilen sahne. podyumun oldukça akışkan geçişlerinin konseri izleyen kişiler tarafından sıkça övüldüğü yükseklik değişimleri (bir anda yükselip alçalan bloklar halinde ve bloklar yükselip alçalırken o yükselen dikdörtgen prizmanın bile etrafı ekranlarla çevrili olduğu için müthiş görsel efektler ortaya çıkıyor. 'worldbuilding' temalı sahne şovları (yalnızda dev ekrandaki aşırı iyi görseller değil, sahnede sürekli değişen ve değiştiğinin farkına bile varmadığımız dekor). görece yeni bir teknoloji ile bileklik ışıklarından oluşan görsel detayları (ne demek istediğimi şu linkten daha iyi anlayabilirsiniz https://wired.me/…-taylor-swift-concert-wristbands/) falan da filan.

    çok büyük emek. çok bambaşka bir boyut. isim vermek istemiyorum ama tapındığım başka bir divanın konser kaydını da izledim, ses ve danstan bahsetmiyorum, sahne ve şovun yukarıda saydığım detayları düşünülünce bana resmen 'yavan' geldi. öyle bir iddia, öyle bir maximalism.

    en basit örneği şu. spesifik olarak bir şarkıda, tamamen ekranlardan oluşan podyumda, neredeyse sadece drone görüntüleriyle görülebilecek bazı ufak tefek görsel efektler kullanılıyor. örneğin taylor yürürken sahne sanki kırılıyormuş gibi bir efekt oluşuyor. bunu saha içi biletlerde göremezsin. ya üst balkonlardan ya da 'nosebleed' koltuklardan görebilirsin. bu tur için sıkça gündeme gelen 'taylor konserinde kötü koltuk yoktur' mottosunun sebebi de bu. benim önümüzdeki sene için era's tour konser biletim var saha içi. ve biliyorum ki filmde izlediğim binlerce tatlı detayın belki yarısını o konser anında göremeyeceğim. konser sinerjisinden filan bahsetmiyorum, konser deneyimi elbette olağanüstü bir deneyim. ancak bu kadar emek verilmiş bir 'şov'un her detayını izlemek istiyorum.

    öte yandan o konsere gideceğim diğer iki arkadaşım da benimle filme gittiğim için dalga geçiyorlar. 'jokes on you baby', türkiye'ye geleceğini bilsem tabi ki döviz ödemezdim ama filme gittiğim için gram pişmanlık duymuyorum.

    şimdi gidilir mi gidilmez mi konusuna gelelim.

    taylor'dan aktif olarak nefret ediyorsanız biraz önyargılarınıza bağlı. hem taylor'dan aktif olarak nefret ediyor hem pop ve/veya amerikan folk müzikten de nefret ediyorsanız ve sahne şovları, görsel efektler, dans gibi performans ögeleri size sıkıcı geliyorsa ya da sevmiyorsanız, gitmeyin.

    taylor'dan aktif olarak nefret ettiğiniz halde pop ve/veya amerikan folk müzikten keyif alma ihtimaliniz varsa ve sahne şovları, görsel efektler, dans gibi performans ögeleri kulağınıza hoş geliyorsa şans verebilirsiniz.

    pop ve/veya amerikan folk müzikten nefret ediyorsanız ama görsel sanatlar hoşunuza gidiyorsa şans verebilirsiniz.

    taylor 'ın çok fazla şarkısını bilmiyorsanız ama öte yandan pop ve/veya amerikan folk müzikten nefret etmiyorsanız ve boş vaktiniz varsa üç kahve parasına bu filme gidip sonrasında 'ulan niye gittim çok pişmanım' diyeceğinizi pek sanmıyorum. hatta büyük ihtimalle keyif alacaksınız.

    taylor'ın birbirinden gerçekten de çok farklı tarzları olabilen 10 albümünün herhangi biri ya da birkaçını beğeniyorsanız, bu 'era'lardan en az birine rezone edebiliyorsanız büyük ihtimalle çok keyif alacaksınız.

    eğer youtube içeriklerini tüketmiş, instagramda her şarkının her ufak tefek detayını öğrenmiş, sahne şovunu neredeyse ezberlemiş biriyseniz, belki sıkılırsınız. ben o kişiydim ve ben sıkılmadım. göt kadar ve kalitesiz instagram postlarından ezberlediğim şeyleri büyük ekranda doğru düzgün çözünürlükte görmek keyifliydi.

    amerika'daki konser salonlarına insanlar giyinip gidiyorlar, salonda bile 'friendship bracelets' değiş tokuşu yapıyorlar, birlikte hep bir ağızdan şarkıları söylüyorlar. bu çok güzel olurdu. ama benim gittiğim salonda yedi (7) kişi vardı o yüzden böyle şeyler olmadı ahahaha. öte yandan bacak kadar çocukların bağıra çağıra şarkı söyleyip salonda koşup durduğu şekliyle izlemek gerçekten bok gibi bir deneyim olurdu. bu nedenle umarım öyle bir şeye denk gelmezsiniz.

    önyargılı gidip de çok etkilenen kişi sayısı çok fazla, bu nedenle olabildiğince hayatınızın altı üstü 3 saatini herhangi yargılardan uzak durarak sadece keyif almaya çalışarak geçirmenizi tavsiye ederim. muhtemelen gittiğinize pişman olmayacaksınız. öte yandan gidip beğenmemeniz de oldukça normal. gitmek istememeniz de çok normal.

    fakat 'konser kaydının filmine gidilir mi yeaaah' demek 'normal' ya da 'anormal' değil, cehalet ne yazık ki.

    öptüm.