hesabın var mı? giriş yap

  • 18 yaşının altında olan kız çocuklarına tecavüz eden tecavüzcüleri "kızın aklı eriyormuş, karşı koyabilirmiş" diyerek ceza indiriminden yararlandırmakta beis görmeyen yargıçlarımız, pembe olmayan metrobüste gerçekleşen bir taciz vakasıyla karşılaştıklarında "pembesine binebilirmiş" diye düşünüp karar verebilirler gibime geliyor.

  • dakikada 1 roman sayfası okuyan, yani ortalamanın çok az üzerinde olan biriyim sanırım. daha hızlanırsam dilin yoğunluğuyla da orantılı olarak dönüp cümlenin başına baktığım oluyor. yani limitim bir roman sayfası/dk diyebilirim. bilgisayar ekranında işler biraz daha hızlanıyor elimle zapdetmem gereken birşey olmadığı, muntazam düzende olduğundan vs.

    bugün, aslında birkaç aydır ortada olan bir site keşfettim 9gag sağolsun. bir gif içinde aşağı yukarı 3 paragraf ingilizce yazıyı dakikada 500 kelime ile okuttu bana. ufkumu da okuma hızı ile ikiye katladı zira kendisi gözün sağa sola hareket etmesine gerek kalmazsa 3-4 kat hızlı okursun mantığı ile çalışıyordu.
    500 kelimeye gerek yok, daha düşük hızda bile saatte 100 sayfa okunacağını söylüyor kendisi. bu benim için %80 gibi bir artış demek. işin ilginç yanı, baş döndürücü hızlara çıktığınızda 700 kelime/dk gibi, okuduklarınız aklınıza yer ediyor.

    siz de bir deneyin:

    500 kelime/dakika olanı: http://www.log.com.tr/…loads/2014/03/spritz-500.gif

    sitesinde 200-700 kelime arasında size uygun olan hızı bulabiliyorsunuz. birkaç dakikada, dakikada 700 kelimeye gözünüz alışabilir: http://www.spritzinc.com/#

    daha çalışan bir modeli yok ancak kısa sürede pek çok alternatifi türeyecektir. çok uzun, okumadım diyeceğiniz koca bir türkçe yazıyı bir siteye kopyalayıp 1 dakikada okuduğunuzu düşünün!

    (bkz: #42899475)

    edit: kelime/sn yazmışım.

    edit: buldum sonunda speed reading coach isimli ücretsiz app bunun üzerine pek çok şey de katmış.

  • yine kendilerine yakışan bir açıklama yapmışlardır. yanlarındayız. asla pes etmeyeceğiz.

    "türkiye cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, terör örgütü kurmak veya yönetmek, suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma, toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde görevlendirilenlerin görevlerini yapmalarına engel olma, kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşleri düzenleme, yönetme, bunların hareketlerine katılma, ruhsatsız ateşli silahlarla mermileri satın alma veya taşıma veya bulundurma, görevi yaptırmamak için direnme, kamu malına zarar verme."
    ne mutlu bizlere ki, isnat edilen bu suçlamalar içerisinde halkı gece - gündüz, çoluk - çocuk, genç - yaşlı demeden gaza boğmak yok !
    bir tenhada acımasızca, hunhar bir şekilde bir genci döverek öldürmek yok !
    "üç tane sıktım" yok !
    çatıdan adam atmak yok !
    ondördünde fırına "ekmek" almaya giden kara kaşlı bir fidanın onbeşinde, onaltı kilo toprağa verilmesi yok !
    hırsızlık, yolsuzluk yok !
    "bir eylemin ahlaki değerini eylemin sonucu değil, eylemin ardındaki niyet belirler."
    yukarda yer alanlar kimin niyetinin ne olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
    hayatın kendisini gerçeğe çok yakın kılmak gibi bir derdi yoktur, hayat gerçeğin ta kendisidir.
    16 aralık'ta deplasmana gidiyoruz;
    adalet için, hukuk için, vicdan için, ülkemizin yarınları için gidiyoruz.
    van'da üşüyen, soma'da ağlayan çocuklar için...
    sokak köpekleri için, yetimler için, yaşlılar için gidiyoruz.
    karadeniz'e dere olmak için gidiyoruz.
    bizi kanser eden bu hukuksuzluğa ilik bulmak için gidiyoruz.
    tribüne çıkmak bizim için bir davadır, beşiktaş davasıdır.
    gittiğimiz her yerde bu dava için haykırmaktan geri durmayız.
    16 aralık deplasmanında da o mahkeme kürsüleri bizim için insanlığın davasını haykıracağımız bir tribündür.
    bu süreçte bizlerden desteğini esirgemeyen herkese teşekkürü bir borç biliriz.
    asla pes etmeyeceğiz, haramilerin sofrasına diz çökmeyeceğiz.
    çarşı"

  • ahmet çakar: fatih terim'in konuşmasında bir kaç tane paradoks var. mesela diyor ki "siyasetçiler futbola karışmamalıdır"
    rok: hahahahahahaha bunu dedi mi gerçekten? bunu diyen fatih terim mi? yahu bu aynı benim "ekranlarda bağırmamalıyız, hep sakin olmalıyız" demem gibi bir şey hahahaha

  • ahmet çakardan rok'a gelsin: benim senin gibi iktidardan gücüm yok ertem gibi ilişkilerim yok. ben kendi halinde bir adamım.

    helal lan hoca.

  • " ben çocukken beşiktaş ve galatasaray'ın şampiyonlukları toplamı fenerbahçe'den azdı." söylemi doğru olan televizyon sunucusu.

    güntekin, 1971 doğumluymuş.
    1984 yılında 13 yaşında bir çocuktu ve 1984 yılında fenerbahçe’nin 11 beşiktaş’ın 4 galatasaray’ın ise 6 şampiyonluğu vardı. ((11>(6+4))

  • olasılıklara dair farazi bir eylem olduğu için, "bebek adolf hitler'i öldürmek", politikadan evvel felsefenin tartışma alanına girer. felsefeden de sınırları belirgin kesin bir çıktı almak pek mümkün olamadığı için bu konuya bir "problem" olarak ve çekinceyle yaklaşmak daha doğru olur.

    zamanda yolculuk, bizatihi, david lewis'in "zamanda yolculuğun paradoksları" başlıklı makalesinde de detaylıca incelediği gibi, olasılık problemleriyle hınca hınç dolu soyut bir alan. başlıkta daha önce anılan büyükbaba paradoksunun yanı sıra bir diğer mesele ise, "the terminator" ve "12 monkeys" gibi yapımlarda da işlenen, zamanda yolculuk neticesinde eylenmesi tasarlanan bir eylemin hali hazırda eylenmiş bir eylem olduğunun farkına varılması ihtimalidir. yine sinemadan daha güncel bir örnekle, "interstellar"ın ilk yarısındaki "kitapların kütüphaneden düşmesi" hadisesine tanık olan karakterin kitapları düşüren uzay-zaman yolcusu karakterle aynı kişi çıkması, gibi. ya da, satürn civarındaki solucan deliğinin tanrısal bir güç tarafından değil de, vakti zamanında uzay-zamanda yolculuk yapmayı başarmış insanlar tarafından açılmış olması, gibi.

    yani, eğer bugünden yola çıkan bir kimse 1889'a geri dönüp adolf hitler'i öldürdüğü zaman bu olayın hali hazırda geçmişin bir parçası olduğunu fark edebilir, ve dahası, tıpkı "the twilight zone"un 2002 model bolümlerinden "cradle of darkness"ta da işlendiği gibi, eli kanlı führer, klara hitler'in zaman yolcusu tarafından öldürülen özçocuğu değil de evlatlık aldığı bir başka bebek olabilir. zaman yolcusu ise milyonlarca insanı kurtaran kişi olmak isterken yanlış bebeği öldürmesiyle milyonlarca kişinin dolaylı katili olduğuyla kalabilir.

    diyelim ki zamanda yolculuk geçmişi değiştirmeyi, geleceği düzenlemeyi mümkün kılabiliyor. bu durumda ise, yine daha önce de belirtildiği gibi, maddenin diyalektik işleyen doğası* 1939'a gelindiğinde almanya'yı faşizme, dünyayı ise savaşın eşiğine her halükarda eriştirebilirdi. hatta adolf hitler bir bebekken öldüğü için alternatif 1939'da onun konumunda olacak kişi onun zaten sebep olduklarından çok daha elim katliamlara sebep olabilirdi. bu almanya stalingrad'da galip gelebilir, tüm kıta ve ada avrupa'sını topraklarına katabileceği gibi, daha da abartı bir senaryo gereği, istanbul'u dahi kuşatıp ele geçirebilirdi.

    yani, görüldüğü gibi, ne "bebek hitler'i öldürmek" sadece politikanın bir meselesi, ne de "zamanda yolculuk" sadece bilimi ilgilendiriyor. bu tartışmalar öyle basitçe «yapalım, olsun» denilemeyecek kadar çeşitli olasılıklara gebe. yetersiz olan sadece günümüz teknolojisi değil, insanın ahlaki doğruluğu evrensel boyutta geçerli yargılara varması da bugünün şartlarında mümkün değil. ki şahsen ben böyle bir genel-geçerlik mümkün olsun da istemem. insanın üzerinde yargılara varmayı namümkün kılan değişkenliği, bir robotun 0'lar ve 1'lerden ibaret soğuk işlemcisinden yeğdir gözümde.

    bitirmeden evvel değinmek istediğim bir husus da "bebek hitler'i öldürmek" ile oldum olası hazzetmediğim utilitaryanizm anlayışı arasındaki doğrudan ilişki. utilitaryanizm, bir atasözüyle tanımlayacak olursak, bir çeşit «kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez» felsefesidir. bu başlık bağlamında "tavuk"tan kasıt bebek hitler iken "kaz" da başta avrupalı yahudiler olmak üzere cümle hitler-maktüllerinin canları oluyor elbette. robert a. heinlein'ın "all you zombies"inden uyarlanan "predestination" nam filmde de işler halde gördüğümüz bu utilitaryan felsefe, azınlığın mutluluğunu çoğunluğun mutluluğunu karşısında yadsıyıp yok saymasıyla aslında "mutluluk" kavramının nesnelliğini tartışmaya açıyor. her ne kadar nazi almanya'sı bağlamında hitler'in mutluluğu esirgenmeye gelmez bir "tavuk"luk arz ediyor olsa da, tekil örnekler üzerinden utilitaryanizme topyekun bir hareket alanı tashih etmek, azınlık haklarının çoğunluğun refahı karşısında hali hazırda fazlasıyla gözardı edilmekte olduğu dünyamızda otoriter rejimlerin hiç olmadıkları kadar kanlı şafaklarına eriştirebilir bizi.

    o yüzden, iyisi mi, bırakalım da geçmiş olduğu gibi kalsın. geleceğin neler getireceğinden dahi emin olamazken geçmişe kaş çizme sevdasına kapılıp «göze göz» anlayışıyla biricikleşmiş gözlerimizden de olmayalım.

  • hakan şükür'ün anlattığı bir hikaye vardı: uğur tütüneker'in jübile maçından önce fatih terim kadroyu yaparken uğur'a "kaç dakika oynarsın?" diye sorup "valla bir 45 dakika oynarım hocam" cevabını alınca "oğlum 45 oynayacaktıysan bırakmasaydın?" demiş...

    son maçta 60 sayı atıp basketbol bırakılır mı lan allahsız!

  • bu adam yüzünden mahalleye top oynamaya havuz gözlüğü takıp gelen vardı lan. viledanın ucunu boyayıp kafasına takmaya çalışırken annesinden çok pis dayak yemişti hatta.

    olm gürkan bunu okuyorsan cidden çok büyük malmışsın çocukken lfsdjglfjgdf

  • lockheed firması tarafından üretilen çok rollü efsane savaş jetidir. uçak tip kodu f-104, ismi ise starfighter'dır.

    bir adet general electric j-79 motorlu, tek dikey stabilizeli, "t" tipi kuyruk yapısına sahiptir. general electric j-79 motoru aynı zamanda f-4 phantom ve f-4 2020 terminator uçaklarının da sahip olduğu motordur.

    f-104 starfighter yüksek irtifada çok fazla enerji kaybetmeyen ve kısa kanatları sayesinde çok hızlı uçabilen bir uçaktır. hedefe taarruzunu takiben bir an önce topuklayabilmesi için dizayn edilmiştir.

    104.000 feet'e tırmanabilmesi nedeniyle f-104 kodunu aldığı ve pilotunun bu test esnasında astronot kıyafetleri giydiği rivayet edilir. linkteki kaynağa göre ise f-104, 1959 yılında 94.500 feet'e tırmanarak irtifa rekoru ve yaklaşık 1250 knot hıza çıkarak dünya hız rekorunu kırmıştır. (bu esnada sr-71 blackbird ham demirdi. sr-71 ilk uçuşunu 1966 yılında gerçekleştirdi.)

    abd yapımı olsa da alman ve kanada versiyonları da mevcuttur. alman versiyonları "gaf" olarak adlandırılsa da f-104g, kanada versiyonları ise cf-104a ve cf-104d'dir.

    alman üretimlerinin çok fazla düşmesi sonucu maalesef "uçan tabut" lakabını almıştır. alman f-104'leri fod*(yamaha*)'den çok etkilense de ilginçtir; cf modellerinin motorları fod'yi alsa bile -fod'nin tipine göre- aksırıp tıksırarak kendini kurtarabilir. ayrıca f-104'lerin peel off esnasındaki motor uğultusu bir efsanedir.

    alman f-104'lerinin sandalyeleri güvenli olmakla birlikte kanada cf-104 sandalyeleri maalesef güven vermemektedir. alman f-104'lerinin emekliye ayrılmasıyla sandalyeleri cf-104'lere monte edilmiş ve bu sorun aşılmıştır.

    f-104 uçakları türk hava kuvvetlerinin envanterine 1963 yılında girmiş ve 1994 yılında diyarbakır'da 642 numaralı cf-104d uçağının son uçuşunu takiben motor susturmasıyla emekliye ayrılarak hava kuvvetlerinde toplam 31 yıl hizmette bulunmuştur.

    dünya çapındaki son uçuşu ise italyan hava kuvvetleri tarafından gerçekleştirilmiş ve f-104 efsanesi 2004 yılında emekliye ayrılarak dünya tarihindeki hak ettiği yerini almıştır.

    edit 1 : f-104 peçi için link.

    edit 2 : sr-71 linklendi.

  • deminden beridir basın toplantısını izliyorum ve gerçekten bir insan ancak bu kadar akpli gibi konuşabilir.
    "bize gelen haksız eleştirilere gülüp geçiyoruz"
    "biz türkiye'nin en iyi federasyonuyuz"
    "bakın bunlar bizim ne kadar iyi bir federasyon olduğumuzun göstergesidir"
    "ben geldiğimden beri söyle oldu böyle oldu vs"
    bu tarz konuşmalarla sürekli kendini ve federasyonu övmekte. benim bildiğim bir şey varsa kendini böyle öven kişilerin sonuç olarak kötü yönetici çıktıkları.

  • japonlar bundan sonra okullarda penaltı atmayı bütün çocuklara öğretir , 20-30 yıla dünyada en iyi penaltı atan ülke olurlar.