hesabın var mı? giriş yap

  • sözlük soru cevap etkinliğinde bir yerde harun bahsetmişti. aklıma düşmüştü, denemek istedim.

    gerçekten öyle güzel bir deneyim ki..

    tünel meydanında sirenler albümündeki 9. şarkı tüneli açıyorsunuz.
    "şimdi kalbin, epey kırılmış, görüyor hepsini, ne yapabilirdi?"
    şarkının bitiminde kendinizi odakule'de buluyorsunuz.

    sonra istiklal şarkısı başlıyor, istiklali hissediyorsunuz, galatasaraydan, çiçek pasajından geçiyorsunuz,
    kulağınızda şu sözler:
    "belki arkadaşlarınla, belki de yalnız başına yürürken, ne kadar mutlusun istiklal’de
    birkaç mevsim renkler solunca, tükenmez hayatının sesi, çok mutlusun istiklal’de"

    sonra istiklal şarkısı bitiyor, hem de nerede? parka gidebilmek için direndiğimiz yerlerde...

    park şarkısı başlıyor orada:
    "dün neler mi kaybettin, belki zamanın yok şimdi
    gidenler geri gelmez ama, boş yere yorulmadı kalbin

    adını bilmesem de kardeşsin, biz neye söz vermiştik
    yüzümü gördüğünde gül artık, biz bir kabusu yendik

    yok, yaralara dokunmak yok, gök de bir bize ağaç da bir
    sabrın tükendi ama aman, onlara asla benzemedin"

    albümün bu son şarkısı bittiğinde meydana çıkmıştım, gezi yanı başımdaydı,
    anılar aklımdaydı.

    adını bilmediğim kardeşlerim aklıma geldi.
    derin bir nefes aldım.
    gülümsedim.

  • ankara'da bir avmde magazalar arasındaki plastik ağaçların kenarına oturan bir baba, 4-5 yaşlarındaki oğluna koton'u göstererek;

    - oğlum git annene de ki "yeter anneee, yeter annnneeciiiim, yeter artık"

  • genel kullaniliminin disinda, psikolojide icine kapanik insanlari degil, enerjisini kendinden (icten) alan insanlari tanimlamakta da kullanilir. mesela insanlardan yorulmak introvert lerde gorulen bir durumdur. yalniz kaldiklarinda daha verimli calisir, daha az yorulurlar. uzun sure insanlarla bir arada bulunduklarinda daha cabuk yorulurlar. bu, insanlarla biraraya gelmekten hoslanmadiklari anlamina gelmez. cok sosyal olabilirler ama bu sosyallik onlari extrovert lere gore daha cok yorar.

  • kapitalizmin dayattığı şekilciliği iliklerine kadar işlemiş beyin yoksunu ''kaşarlara'' verilen ayar. instagram profili sözde ''düzgün'' olsaymış dm atınca cevap verirlermişmiş. bunlar kezban değil kaşar kaşar.

  • çok normal ve olması gerekendir. iş sözleşmesi iki taraflıdır ve bunun evlilik sözleşmesi ile karıştırılmaması gerekir.

    özel durumlar dışında kişi daha az çaresiz olacağından görüşme daha sağlıklı bir zeminde yapılacaktır. ne iş olsa yaparım moduna giren bir kişi ve bunu fırsat olarak kullanan işverenin birlikteliği ilerleyen zamanda kesin çatırdar zaten.

    kendi çapında bir yöneticiyim ve bana bağlı kişilerin iş görüşmesi yapmasından zerre rahatsızlık duymam. hatta isterlerse beni referanslarına yazabileceklerini de söylemişimdir hep.

    bir patron veya yönetici dolu olan bir pozisyona yeni eleman almak için önce çalışanını çıkartıp iş görüşmelerine daha sonra başlamaz. bu ne kadar normalse bir çalışanın iş görüşmesi yapması o kadar normaldir. zaten o işverenin görüştüğü kişilerin çoğu bir yerlerde çalışıyor.

    bir şekilde çalışanlarının iş görüşmesi yaptığını öğrenip işten çıkarttıklarını anlatmışlar. yapmayın. bu herkesin hakkı.

    eğer çalışanınız iş arıyorsa büyük ihtimalle mutsuzdur. mutsuzluğun çeşitli sebepleri olabilir. maaş konusu bunlardan sadece bir tanesi. ve inanın en önemlisi değil. o kişiyle uzun süre çalışmak istiyorsanız mutlu olmasını sağlayın. aksi halde her yeni gelene iş öğretmekle uğraşır durursunuz.

  • çılgıncasına yapılaşan, dağı taşı tipsiz çirkin evlerle dolan belde.
    fakat susuz belde.
    su yok datça’da.
    yok abi su.
    yeraltısuları var, onlar da kuruyor.
    yol kenarında, bayırda çayırdaki çeşmeler birer birer kuruyor.
    buna rağmen evlerin otellerin bahçelerinde havuzlar dolup taşıyor, bahçelere yerleştirilmiş sulama sistemleri tüm gün fırıl fırıl çalışıyor, sular yollara taşıyor. evin sahibini uyardığında “faturasını ben ödüyorum sanane” diyor.
    3-5 seneye datça çöle dönecek, içecek su kalmayacak,kimse farkında değil.

    hadi, doğal yaşamı, ağaçları, estetiği falan geçtik, unuttuk, vazgeçtik bunlardan. ama su olmadan nasıl yaşanacak? şu an datça’da son 1-2 senede yapılmış evlerin tamamı dolsa, mevcut yeraltı suları birkaç senede tükenir. her sene daha da kuraklaşıyor, daha az yağmur alıyor. bu kadar insan, bu kadar ev susuz ne yapacak, çok merak ediyorum.

    2017 de 1 ay kadar süren bir susuzluk yaşadık, mahvolduk. denizden bidonlarla su taşıdık tuvalete dökmek için. ve geçen 3 senede binlerce yeni ev yapıldı. ve bu evler 1+1 400.000 liraya satılıyor, bahçeli falan da değil. 2.000 liradan aşağı kiralık ev bulmak zor.

    bu işin bir ilmi yok mu?
    buranın su kaynağı bu kadardır, bu kadar eve yeter, bu yüzden böyle böyle tedbirler alınmalıdır..
    tabii burası türkiye, bugünü kurtaralım, yarına allah kerim.

    belediye de bütün yıl datça’ya gelin diye deli gibi reklam yapıyor. tamam turizm geliri önemli datça için. ama su yok abi, çok yakında susuz kalacak datça.
    kaçak yapılar, site inşaatları türkiye’nin en önemli tarihi kazı bölgelerinden biri olan knidos’un dibine kadar girmiş, denize sıfır (gerçekten sıfır, adam kapıdan çıkıp denize giriyor, bağlarözü isimli, knidos’a 3-4 km mesafede bir kıyı) evler yapılmış, hepsi dimdik ayakta duruyor, hızla çoğalıyor, belediyenin umrunda değil. belediye sağda solda prefabrikleri, derme çatma barakaları yıkıp fotoğraflarını facebook’tan paylaşıyor.

    huzur adası falan değil; biraz etrafında olup bitenlere duyarlı insanlar için huzursuzluğun, yokoluşun, çirkinleşmenin, yıkımın, çölleşmenin adresi datça.

    edit: ekşişeyler’e düştükten sonra çok sayıda mesaj geldi, hepsini cevaplayacak vaktim yok, özür dilerim. herkese teşekkürler.
    datça belediyesi de “kısmen doğru” demiş, yanlış olan ne varsa memnuniyetle düzeltirim.

  • cografi gelir farkliliklarini kar$ila$tirirken dikkate alinmasi onem ta$ir...

    diyelim ki 3 farkli mekandaki beyaz yakali insanlarin ortalama brut gelir, zorunlu harcama ve net gelirlerini inceleyelim:

    ------------------new york-------colorado---------istanbul
    brut gelir..........90k..................60k...................25k
    zor. harcama....45k..................25k...................10k
    harc. gelir.........45k..................35k...................15k

    demek ki, cafcafli goruntulerine ragmen, delicesine kira odemeleri ve her $eyi zamli almalari nedeniyle new york'takilerin ya$ami o kadar da ferah degil; istanbuldakilerin de "fakiriz biz" muhabbetine girmeleri, en azindan eskisi kadar mantikli degil.. veya colorado colundeki adamin ailesini tek zenginligi saymasi, anlamsiz..mi?

    tabi bu sadece tahmini rakamlarla bir kar$ila$tirma, bir ornek. isteyen buldugu verilerle tam ters yonlu sonuclara ula$abilir, kurgu serbest.

  • internette gördüğüm bir paylaşımı yazayım da, kimin şampiyon olacağını şimdiden açıklamış olayım:

    1997:
    almanya şampiyonu: bayern münih
    italya şampiyonu: juventus
    portekiz şampiyonu: porto
    ingiltere şampiyonu: manunited
    türkiye şampiyonu: galatasaray
    almanya kupası şampiyonu: stuttgart
    bundesliga'ya çıkanlar: hertha berlin, kaiserslautern ve niedersachsen eyaletinden bir takım (wolfsburg)
    dortmund'un finalden önceki son lig maçı: 1-2 mağlubiyet
    küme düşen: fortuna düsseldorf
    gol kralı: ulf kirsten - bayer leverkusen
    finalden önceki iki sene üstüste borussia dortmund şampiyonluğu (95, 96)

    şampiyonlar ligi şampiyonu: borussia dortmund

    2013:
    almanya şampiyonu: bayern münih
    italya şampiyonu: juventus
    portekiz şampiyonu: porto
    ingiltere şampiyonu: manunited
    türkiye şampiyonu: galatasaray
    almanya kupası şampiyonu: stuttgart (şu an finalde)
    bundesliga'ya çıkanlar: hertha berlin, kaiserslautern (şu an play-outlarda) ve niedersachsen eyaletinden bir takım (braunschweig)
    dortmund'un finalden önceki son lig maçı: 1-2 mağlubiyet
    küme düşen: fortuna düsseldorf
    gol kralı: stefan kießling - bayer leverkusen
    finalden önceki iki sene üstüste borussia dortmund şampiyonluğu (2011, 2012)

    şampiyonlar ligi şampiyonu: ....

    not: dün almanca'dan çevirip ekşi sözlük'te paylaştım, bugün gazetelerde yayınlanmış. bilgi ne kadar hızlı yayılıyor bu devirde, inanılmaz.

  • yıl 1976...
    tıraş bıçağı firmasının (gilette) tüm dünyada yayınlanacak reklam teklifini reddeden tarık akan'ın kapısı bu kez otomobil reklamında oynaması için çalındı.
    yanıtı yine "hayır" oldu.
    daha sonra döneminde şampuan, diş macunu, banka ve bir çok önemli firmanın reklam tekliflerine de yanıtı her zamanki gibi "hayır" oldu.
    bu astronomik reklam tekliflerini hiç düşünmeden reddeden tarık akan, bunun sebebini o dönem şöyle açıklamıştı.
    "bu teklifler tarık akan olduğum için yapılıyor. bu adı ben kimden aldım? sinema seyircisinden aldım. onlar beni tarık akan yaptılar. şimdi bu tekliflere "evet" dersem onlardan aldığım bu adı onlara tekrar satmış olurum. dünyada her şey para değildir."
    (ses dergisi röportajı)

    tarık akan, zirvede olduğu 45 yıl boyunca, kendisine gelen reklam filmi tekliflerini geri çevirdi. hiçbir reklam filminde oynamadı. duruşundan ve çizgisinden asla taviz vermedi.

    senin gibi onurlu birisi bir daha gelmedi.. büyük usta.

  • gelen aramayı yine arkaya atamıyoruz. telefonu esir alıyor. ya no'ya basacaksın ya da cevap vereceksin.

    benim anlamadığım dünyada bundan şikayeti olan 3-4 kişi falan mıyız? o yüzden mi yıllardır gelmiyor bu özellik?