hesabın var mı? giriş yap

  • çok enteresan bir şeklini görmüştüm.

    yolda yürüyorum, yaşları taş çatlasa 12-13 olan çocuklar top oynuyor. içlerinde aynen böyle bir çocuk, ama herkes gibi ronaldinho, alex, lincoln, delgado falan değil... fadıl vokri.

    - fadıl vokri!.. fadıl vokri!... şuuuuttt!... hay amını skym...

    ulan dedim, kimdi lan bu fadıl vokri? vardı böyle biri ama kimdi? sonradan hatırladım. takriben 15-16 yıl önce fenerbahçe' de oynayan sıradan bir futbolcuydu. peki bu eleman nerden biliyor fadıl vokri'yi? yaşı el vermiyor bir kere... efsane biri de değil herif. hadi bi yerden duydu diyelim, ulan başka futbolcu mu yok koca memlekette? ne düşündürmüştü velet beni o gün.

  • üniversiteden sevgilimle tanıştırınca şöyle demişti;

    - dersler nasıl gençler?! okulda aranızda okuma yarışı filan yapıyor musunuz ehehehe...

    (bkz: oo espri)

  • ey babalar size sesleniyorum. özellikle kız çocuklarını yetiştirirken avrupalı ebeveynler gibi olun. bağırmayın, azarlamayın. ben babayım dediğim dedik, astığım astık demeyin. sonra ileride kendilerince doğru erkek seçimi yaparken ne yazık ki sizi baz alıyorlar...

  • cahillik bile değil. net bir mental yoksunluk.
    hadi söktün bataryayı hangi akla hizmetse, daha önce dinleme cihazı mı gördün, tanıdın da hemen ne olduğunu tanımladın o devrenin?
    gördün o devreyi, bari araştır neymiş? hangi akılla, hangi bilgiyle, hangi deneyimle böyle bir bilgi uyduruyorsun? amacın ne?

    diyelim sahiden dinleniyoruz; ulan zaten telefon dediğin şey ses alışverişi için var. içinde en az bir mikrofon var. yeni ve gelişmiş cihazlarda birden çok mikrofon var. bir işletim sistemi var, yazılımlar var. kasanın içinde bir ton komponent var. neden pile gizlesinler? bunu bile düşünmekten yoksun olunmaz. telefon lan o. olası bir dinleme için kendi varlığı yeterli zaten.

  • yabancılara böyle sorular sormak kolay daha önce yolanthe üzerinden bir sürü geyik döndü.sonrasında dusko tosic'in eşi jelana üzerinden söylenmeyen şey kalmadı.şimdi de riekerink'in kızlarına sıra geldi.ulan gidip sorsana fatih terim'e kızlarını ya da volkan demirel'in karısına falan aynı geyikleri yapsanıza façanız yeter mi ? gazateci ve televizyoncu diye ortalıkta dolaşıyorlar işte müsvedde insanlar.

  • yapılan bulgur pilavının cinsine göre değişir. ama en başta söyleyeceğim yağı bol olmalı.

    sade bulgur pilavı yapıyorsanız; muhakkak sadeyağ ve soğan kullanmalısınız. önce sadeyağ ile soğanı çevirirsiniz. soğanlar biraz yumuşayınca bulgur eklenir ve hızlıca kavurulur. 1 kısım bulgura 1.75 su konulur. (bulduğum mükemmel ölçü bu) suyunu çekmeye yakın içine bir miktar daha sadeyağ konulur ve dem bezi ile demlenir. tane tane dökülen mis kokulu bir bulgur pilavınız olur.

    meyane (meyhane) pilavı yapacaksanız: bu bambaşka dünya ve genelde yanlış yapılıyor. öncelikle sebzeleri kavurursunuz. (arzuya bağlı; soğan, sarımsak, biber, kırmızı biber, domates, mantar, acı, karabiber vs.) sonra üzerine bulgur ölçüsünün iki katı kadar (1 bardak bulgur ölçtüyseniz 2 bardak) kemik suyu, et suyu veya tavuk suyu, cart suyu curt suyu artık elinizde ne varsa onu koyarsınız. bir taşım kaynayıp su biraz yoğunlaşınca bulguru içine salarsınız. aslında burada ölçü yine 1 ölçü bulgura 1.75 su gibi oluyor. bulgur suyunu çekerken bir yandan tereyağını kavurursunuz. su tamamen bitince demlemeye alır üzerine tereyağını cos diye dökersiniz. demlenen pilavı karıştırıp servis edersiniz. efsane olur.

    sebzeli bulgur pilavı yapacaksanız; burada zeytinyağından gitmek daha iyi sonuç veriyor bence. zeytinyağında soğanları çeviriyorsunuz. ardından biraz biber, kısa kavurmadan sonra çok ama çok az salça ile kavuruyorsunuz. ardından bir tane domates ve iki iri diş sarımsağı ekliyorsunuz. bulguru ekleyip kavurmadan hemen 1/1.5 olacak şekilde suyunu veriyorsunuz. burada su neden az derseniz onca sebze koydunuz. onların da suyu var. suyunu çekmeye yakın baharata geçiyoruz. ciddi bir baharat desteği lazım. nedir; karabiber, pulbiber, nane, kimyon, kekik, sumak (ama çok çok az), bir tane küp şeker ekliyorsunuz. demlenme sonrası hafif ılınırken bolca maydanozu doğrayın ve karıştırın. hatta beni dinlerseniz yeşil soğan da koyun ölürsünüz.

    karamelize soğanlı bulgur pilavı: bu benim geliştirdiğim bir pilav. soğanları karamelize ediyorsunuz. ardından soğanları alıyorsunuz. biraz daha tereyağı ekleyip biraz bulgurunuzu ve belli belirsiz susamınızı ekliyorsunuz. kavrulma bittikten sonra soğanı, karabiber, pul biberi ekleyip suyunu veriyorsunuz. bayağı iyi oluyor. çaktırmadan soya sos eklediğim de oluyor bazen.

    sulu bulgur pilavı yapacaksanız; iç anadolu'da bazı yörelerde bulgur pilavı epeyce sulu yapılır. sebzeli bulgur pilavına ölçü olarak verdiğim suya 250 ml daha su eklenir yani 1 ölçek bulgura 2 ölçek su olur. baharat desteğini biraz azaltın hatta hiç baharat koymayabilirsiniz. muhakkak yufka ekmeğinin üstüne serilmeli, yanında ayran içilmeli. sonra yufka dürülüp yumuşacıkça gömülmeli.

  • 3- daha en baştan, bizim işcep şifremizi nasıl buldular? babam bu bilgilerini kimseyle paylaşmaz ve telefonunu herhangi bir yerde bırakmaz.

    kusura bakma ama baban banka ile 4 saat (sen durdurmasan) ve daha fazla konuşabilen bir insan. küçükken çaldığı erikleri bile söylemiştir diye düşünüyorum.

    tnm: bir garip hack olayı iddiası

  • ikinci dünya savaşı gibi dünya tarihinin en vahşi savaşlarından birinden bizi koruyan ismet paşa'yı her geçen gün daha iyi anlamaktır.

    o lanet savaşın filmlerini izleyince bile insanın içi bunalıyor, karamsarlığa sürükleniyor, ağlayası geliyor ama işin gerçeğinden bizi uzak tutan bu insana ne kadar dua etsek azdır. bugün ukrayna'da korku içinde bekleyen halkla azıcık empati kuran kişi bu durumu anlayacaktır.

    hitler, stalin, churchill gibi kurtların arasında denge kurmak hiç kolay bir iş değildir. başka ülkede olsa bu adamın değeri daha çok bilinirdi. hakkında daha çok araştırma yapılır ve dünyaya denge siyasetinin en iyi uygulayıcılarından birisi olarak tanıtılırdı. kendisi de ne kadar mütevazıymış ki, bu işin primini hiç yapmamış. elinden geleni uygulayıp tarihteki yerini almış.

  • adama suratında salak bi gülümsemeyle "elemanlar yine yapmış abi" deme fırsatı veren aşmış bitirmiş bbc belgesel dizisi. 11 şubat'ta başlayan bu dizi özet olarak planet earth tarzında ama farklı olarak her bölümde tek bir olayı anlatmaktadır. örneğin ilk bölümünde yaz aylarında kutuptaki kar ve buzların erimesini, ikinci bölümde somon balıklarının göçünü anlatmaktadır. david attenborough tarafından sunulan belgesel abd'de discovery channel tarafından seasons of survival adıyla yayınlanacaktır.

  • 14-20 yaş arasını beraber geçirmiştik. son 2 senesi uzak mesafe ilişkisiydi. ben okul için istanbul'a gelmiştim, o bizim memleketin üniversitesini tercih etmişti. daha önce de biraz kıskançtı ama uzak mesafeyle beraber kıskançlıkları da arttı. ali sami yen stadı hariç nereye çıkarsam çıkayım tartışma sebebiydi. erkek erkeğe meyhaneye bile gitsek "yalan söylüyorsun, yanınızda kesin kız vardır." diyecek kadar kuruntulu hale gelmişti. kafasında benim onu aldattığım senaryolar üretirdi, onun üstünden delicesine kavga ederdik. sıkıldım, boğuldum, asosyalleştim. bu konuyu ne kadar tartışırsak tartışalım "ne yapayım, kendime engel olamıyorum." deyip tartışmayı bitirirdi. birbirimizi sevsek de ikimizin akıl sağlığını düşünüp ayrılmak istedim.

    babasız büyümüştü. abisi vardı ama o da uzaktaydı, üstelik angutun tekiydi. ayrıldığımızın ertesi günü eski sevgilim şuna benzer bir mesaj çekmişti:

    "ben seninle beraber büyüdüm. garip gelecek ama senin varlığında baba, abi, arkadaş ve sevgili hepsi hayat bulmuştu benim için. hayatımdaki tek erkektin. sensiz nasıl olunur bilmiyorum. en son sensiz olduğumda daha çocuktum. ayrılık kararında haklısın, kendimi değiştiremedim ama lütfen hemen kopma benden. sensiz olmaya katlanabilene kadar iletişimde kalalım."

    ona bu kadarını borçlu olduğumu düşündüm. 8 ay boyunca dediği gibi hep iletişim halindeydik. yeni bir ilişkiye başlamadım. sonunda ikimizin de sesindeki burukluk gitti, daha neşeli konuşmaya başladık. iki eski sevgiliden, haftanın 2-3 günü konuşan iki arkadaşa dönüşmeyi başarmıştık. daha sonra benim karşıma biri çıktı. eski sevgilimi aradım:

    ben: biri var, olacak gibi. iyi bir insan. artık seninle bu kadar sık konuşmam garip kaçar.
    o: (2 saniye duraksadıktan sonra) aslında ben de aynı durumdayım. kafamda onun hakkında bazı sorular olduğu için dışarı çıkma tekliflerini henüz kabul etmedim, oyaladım biraz. senden cesaret alıp ben de bir şans vereyim o zaman.
    ben: hadi o zaman hayırlısı olsun. sen sağ ben selamet...

    benim 4 sene, onun da 1,5 sene sürecek yeni ilişkisi böylece başlamış oldu. daha sonra da iletişimi koparmadık, ayda yılda bir de olsa telefonda konuştuk, mesajlaştık. "uzun ve zorlu bir ilişkiden sonra severek ayrılan iki insan nasıl arkadaş kalır?" diye merak ederseniz; aha işte böyle kalıyor. biraz zor ama imkansız değil.

    taa seneler sonra memlekette bir araya geldik yine, kahve içip muhabbet ettik. bir ara benden sonraki sevgilisinden neden ayrıldığını sordum. mesele yine kıskançlıkmış ama bu sefer taraf değiştirmiş. eleman "etek giyme, şu adamla konuşma... başını örtsen olmaz mı?" falan diye ısrar etmeye başlayınca ayrılmışlar. istemsizce güldüm, "anladın mı ne çektiğimi?" dedim. sessizce başını salladı. anlamış.

    not: ulan unutulmayan sözler diye girdik. komple hikayeyi anlatıp çıktık. anlatasım varmış demek ki.

    edit: "sonra noldu, şimdi beraber misiniz?" mesajlarına istinaden; hayır, yaş oldu 31, bu konu çok geride kaldı. 3-4 yıl öncesine kadar birbirimize doğum günü kutlama mesajı atardık. sonra onu bile unuttuk. şu anda iki yıldır devam eden, evliliğe giden ve aşık olarak başladığım bir ilişkim var. ondan önceki 9 yılda da hayatıma girip çıkan birileri oldu tabi. hayat kaldığı yerden devam ediyor.