hesabın var mı? giriş yap

  • videodaki iki genç sahilde takılırken aniden dev bir parmak izi beliriyor üstünde de yeni çağın başlangıcı yazıyor, ne anlama geliyor olabilir altından ne çıkacak merak ederseniz takipte kalın
    bkz: esrarengiz parmak izi

  • bu şehirde dedeleriniz veya onların babaları akıllıca iş yapıp onlardan size, sizi diğer insanların önüne geçirtebilecek kadar bir taşınmaz miras bıraktıysa işte o zaman istanbul dünyanın en güzel şehri oluyor. ama siz dımdızlak kendi çabalarınızla bir şeyler yapmaya çalışıyorsanız da işte o zaman da bu şehrin kaosunda kaybolup gidiyorsunuz.

  • kış aylarında sokakta müzik yapan insanların hem ellerini hem de içini ısıtabilecek, onları motive edip işlerini keyifle yapmalarına katkı sağlayacak, bahşiş bırakmaktan daha anlamlı, güzel bir davranış.

    kalabalık bir caddenin kaldırımlarında müzik yapıyorum. güneş yolu ısıtsa da kaldırımlar hep gölgede kalıyor. ben de soğuğa çözüm olarak parmak uçları kesik eldivenlerimi giyerek yapıyorum müziğimi. tabi bu önlemim kısa bir süreliğine soğuğu engelliyor.

    bir dükkanın önünde yine bir gün müziğimi yaparken, dükkan sahibi yanıma gelip ''kolay gelsin'' dedi. teşekkür etme anlamında gülümseyip başımı salladım. adam geri içeri girip, yaklaşık 2 dakika sonra geri yanıma geldi. elindeki kupayı yanıma bırakıp ''için ısınsın, hava çok soğuk'' dedi ve geri dükkanına girdi.

    hala güzel insanların olduğuna inandım.

  • kılıçdaroğlu'nun bugünkü konuşmasından bu sonucu çıkaran kim varsa, ilkokula yeniden başlamasını, temiz bir sayfayla tekrar denemesini tavsiye ediyorum.

  • 1953 yılında, stanley miller ve harold urey adlı bir bilim insanlarının, canlılığın ortaya çıkışıyla ilgili görüşleri aydınlatmak için gerçekleştirdikleri deneydir. deney, ismini bu iki bilim insanının adından alır.

    abiyogenez teorisi'ne göre canlılar, cansız varlıklardan üremiştir, hatta türemiştir. yani bu teori, "bir yaratıcıya ihtiyaç duyulmadığını" anlatmak istemektedir. işte söz konusu bu deney, bir bakıma abiyogenez teorisi'nin geçerliliğini sınamak için gerçekleştirilmiştir.

    deneyin yapılışı: kısa ve net anlatmak gerekirse deney su (h2o), metan (ch4), amonyak (nh3), hidrojen (h2) ve karbon monoksit (co) ile yapılmıştır. düşünceye göre, böylesi bir karışıma yıldırım, şimşek gibi doğal etmenler etkilerse; canlılığı oluşturan aminoasitler oluşacaktır. şimşek, yıldırım gibi kıvılcımları temsil etmek için deneyde elektrotlar kullanılmıştır.

    deney sonucu : yukarıda belirtilen karışıma elektrotlar yardımıyla kıvılcımlar uygulandığında, yaşamın temel taşı olan aminoasitler kendiliğinden oluşmuştur. aminoasit demek protein demektir, protein demekte canlı demektir. yani deney sonucuna göre canlılık doğa olayları sonucunda kendiliğinden oluşmuştur.

    deneye yapılan itirazlar: böylesi bir deneyin yapıldığını duyan "dinciler" (dikkat, özellikle dinciler) durur mu, yapıştırmışlar hemen cevabı; "ilk insanın nasıl yaratıldığı kutsal kitaplarda yazıyorken, böylesi bir deney de nereden çıktı ey mümin kardeşler?" yok, yok; şaka yaptım. ilk defa mantıklı bir itirazda bulunurlar. şöyle ki:

    birtakım bilim insanlarına göre, ilkel atmosferde metan ve amonyak yerine; azot ve karbondioksit bulunmaktadır. hal böyle olunca, söz konusu bu deneye göre aminoasitler oluşamayacaktır. hatta deneyi gerçekleştiren bilim insanlarının da bunu kabul ettiklerini iddia ederler.

    ayrıca aminoasitler oluşsa bile, ilkel atmosferde oluşacak aminoasitleri parçalayıp onları yok edecek oksijen miktarı oldukça fazlaydı. yani yine aminoasit oluşamayacaktı.

    deneyi destekleyen durumlar: birtakım bilim insanları derki; " ilkel atmosfer karışımını kesin olarak bilmesekte, bu deneyde kullanılan atmosfer karışımı, gerçeğe en yakın karışımdır ve deney geçerliliğini korumaktadır."

    bazı bilim insanları şunu der: "söz konusu oksijen miktarı fazla değildir ilk zamanlar. çünkü bundan yaklaşık 5 milyar yıl önce demir yatakları bulunmuştur. işte atmosferdeki oksijen, demir ile etkileşime gireceğinden, atmosferde sanıldığı kadar oksijen yoktur."

    her iki kesim kendilerince kanıtlarını, görüşlerini ortaya koyarlar kısacası.

    sonuç: bilindiği gibi dincilerin en büyük kanıtları kutsal kitapları. orada yazılanlar kesin ve nettir. değişmemiştir, ya da insanlar tarafından zamanla çarpıtılmamıştır. ayetler nedense hep birilerinin çıkarları adına farklı farklı yorumlanmıştır. canlılığın oluşumu dincilere göre kesin ve nettir.

    ancak bir gün bilim insanları canlılığın nasıl oluştuğuna dair bir deney gerçekleştirse, dinin emrettiği gibi araştırıp sorgularsa, bu durum hemen tepkiyle karşılaşır. en azından bazı bilim insanları, körü körüne inanmak yerine araştırmak istemiş, kendilerince bir sonuç, bir delil aramak istemişlerdir. nitekim söz konusu bu deney de birtakım din tacirlerini rahatsız etmiş olacak ki, onlar dahi araştırma gereği duymuşlardır, bu deneye itiraz edebilmek için.

    ancak şöyle de korkunç bir durum vardır, yakın zamanlarda bu deneye benzer deneyler yapılmış ve aminoasitlerin kendiliğinden oluşabildiği anlaşılmıştır. yani deneyler olumlu sonuç vermiştir. "zaten yaşamın dünyaya başka gezegenlerden, yıldızlardan geldiği tezi" git gide kuvvetlenmiştir.

    bilmem söylemiş miydim; "bilim bilmek ister, din ise inanmak."

  • 2000'lerdeki futbol reklamlarına dönmüşler. o zamanlar internet yaygın olmadığı için elden ele jogatv reklamlarını paslardık. ronaldinho'nun küçüklüğünün olduğu video hala dün gibi aklımda.

    ancak bu reklamda ronaldinho ve ronaldo'yu görmekten daha çok edgar davids'i görmek benim tüylerimi diken diken etti. eskiden futbol daha renkli ve güzeldi.

    edit: o zamanlar internet kullanımı yaygın olmadığı hatta evde pc sahibi olanların bile çok çok az sayıda olduğu bir dönem olduğundan "internet olmadığı için" yazmıştım, "yaygın olmadığı için" olarak düzeltildi.

  • bunu yaparken sol omzunda da 19 litrelik damacana taşıyorsa evleneceğim kızdır.

    not: bıyık konusuna değinmiyorum, bazılarına yakışıyor.

    not 2: bademse olmaz ama.

  • perpa ticaret merkezi nde yaşadığım fantastik bir durumu anlatmak istiyorum;

    öncelikle perpa dönemin istanbul büyükşehir belediye başkanı bedrettin dalan tarafından, eski perşembe pazarının alternatifi olarak yaptırılmış bir ticaret merkezidir. istanbul avrupa yakasında darülaceze'nin yanındadır.

    arkadaş, bu nasıl mimaridir. yemin ediyorum simülasyonda sıkışıp kaldım zannettim. öyle şeyler yaşadım ki akla ziyan. birkaç tuhaf örnek;

    asansöre binmek için sıra bekledim, bindim ama çıkacağım katın tuşu yok. diğer asansör sanki miraca çıkmış gibi gelmek bilmedi. gelse de istediğim kata çıkıyor mu bilmiyorum. merdivenle çıktım, çok gariptir ama bir kat çıkıyorum üç kat çıkmış oluyorum. iki kat iniyorum bu sefer beş kat inmiş oluyorum.

    dört beş kat çıkıyorum ve ofislerin olduğu bir kata geliyorum. tabii aradığım yeri bulamayıp bir kat daha çıkıyorum ve sürpriz; otoparka girmişim. evet otoparka. neyse bir kat üste daha çıkıyorum ofisler var, sonra bir kat daha çıkıyorum ve sürpriz; yine otoparka gelmişim. matrix evreni gibi bir yer.

    bir yerden geçiyorum yol bitiyor. merdivenden iniyorum yine yol bitiyor, bir yere varmayan yol, bir yere inmeyen merdiven yapmışlar. örnek veriyorum 8. kattan 7. kata iniyorum ama yine 8. kattayım. geldiğim kata geri çıkayım diyorum bu sefer bir bakıyorum 10. kattayım.

    navigasyonsuz ülkeyi dolaşan adamım, yeminle perişan oldum. spor salonuna gitsem bu kadar kalori yakamazdım. allah aşkına biri söylesin bu nasıl bir mimari. kamera şakası niyetine kurulmuş büyük bir plato gibi.

    kızın biri benden yardım istedi, o da kaybolmuş. sonra birlikte tekrar kaybolduk. çıkışı tepeden görebiliyoruz ama oraya varamıyoruz. çok acayip bir deneyimdi.

    (gideceğim yeri arayıp kayboldum amk gelin beni alın diyemedim. sanırım biraz da hoşuma gitti.)

  • "küçükken evine atari oynamak için gittiğim arkadaşım vardı.
    5 dk oynatıp adaptör isındı diye kapatırdı. geçen arabaya aldım motor isındı deyip indirdim hıyarı"

  • bazı tatlıların kaşıkla yendiğini sanan varoşlar da varmış. hiçbir şey kaşıkla yenmez, sadece köylüler eve kaşık sokar.

    creme bruleemi az önce tribüşonla yedim.